İŞ GÜVENLİĞİ YASASI BAŞKA BAHARA MI KALIYOR ?
Ülkelerin üretim politikalarının oluşturulmasında ve uygulanmasında, ekonomik hedeflerin gerçekleşmesi ve ekonomik gelişimin sağlanmasında en önemli faktör; sorunsuz ve sağlıklı işleyen bir çalışma hayatıdır. Bu gerçekten hareketle; işçi sağlığı ve iş güvenliğinin yalnızca çalışma hayatı kapsamında değerlendirilemeyeceği açık olup, konunun genel kamu hukuku prensipleri ve kamu yararı ekseninde değerlendirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Güvenlikli ve sağlıklı iş ortamlarının sağlanması artık ülke ölçeğinde değil uluslararası belgelerle istenen bir durumdur. Sağlıklı ve güvenli ortamda yaşama hakkı temel insan hakkı olduğuna göre çalışma hakkının kullanılmasında, çalışanın beden bütünlüğünü ve sağlığını bozacak etkilerden işyerinin arındırılması esastır. Bu hakkın korunmasında ve kullanılmasında Devlet asli sorumludur. Nitekim bu gerçek, alanın yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmasıyla da kendini göstermektedir. Bu nedenle de kamusal bir alandır ve bu alanın asli unsurlarının hak, yetki, sorumluluk ve cezaların hukuksal düzenlemede vücut bulması gerekmektedir.
Bugüne kadar konuya ilişkin çıkarılan mevzuat ihtiyaçlara cevap verememiştir. 4857 sayılı İş Yasası, 5763, 5920, 5921, 6111 sayılı torba yasalarda yapılan değişiklikler ve ilgili Kanun Hükmünde Kararname (KHK) hükümleri emek aleyhine biçimlenmiştir. İSG‘nin olmazsa olmazı olan mühendislik ve tıp bilimlerine ilişkin yasal eksiklik ve sorunlar söz konusudur.
Yaklaşık 10 yıldır yılan hikayesine dönen İş Güvenliği Mevzuatı, bugünlerde Kanun Tasarısı şeklinde TBMM gündemine gelmiş ve komisyonlarda görüşülmeye başlanmıştır. İş kazalarının nedeni, ayrı bir yasanın olmaması değildir. Kazaların tek nedeninin, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğine ilişkin ayrı bir yasanın olmaması biçimindeki sunum yanıltıcı olacaktır ve ayrı bir yasa kazaları kendiliğinden önlemeyecektir. Kazaların asıl nedenleri; sermayenin azami kâr hırsı ve çalışma yaşamına yönelik politikaların emek aleyhine oluşmasından kaynaklanmaktadır. Küreselleşme ve neoliberal politikaların uygulanması, özelleştirme, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, esnek istihdam politikaları gibi uygulamalar birbiriyle bağlantılı olumsuz sonuçlar yaratmaktadır. İş güvenliği mevzuatının yetersizliği, işçi sağlığı ve iş güvenliği kültürünün eksikliği, işverenlerin işçi sağlığı ve iş güvenliğine yaklaşımı, denetimin sorunları ve eksiklikleri devam ettiği sürece işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki çalışmalar sonucu fazla değiştirmeyecektir.
Tüm bu değerlendirmelere karşın çalışanların iş güvenliğinin sağlanması ve sağlığının korunup geliştirilmesi için uygulamayı biçimlendiren bir yasanın çıkarılması da bir zorunluluktur. Ancak, komisyonlarda görüşülen tasarının yavaştan alınması ve gündemden düşürülmesi, çalışmanın erteleneceği ihtimalini güçlendirmektedir. Çünkü, işveren örgütleri bir çok eksiği olan bu tasarıya bile itiraz etmekte ve bu haliyle yasalaşmaması için çaba göstermektedir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Genel Müdürlüğü‘nün adeta ‘yaz-boz‘ tahtasına dönen çalışmaları sonucunda ortaya koyduğu Yasa Tasarısı‘nda bir kez daha, bilimsel gerçekliklere aykırı, işçi sağlığının korunması ve geliştirilmesi ile iş güvenliği önlemlerinin artırılmasına yönelik olmayan, pazar ekonomisinin belirleyici olduğu düzenlemeler sunulmaktadır. Öte yandan bu tasarıyla, yaşam hakkını savunan, alanın ihtiyacını gözeten ve hizmetin niteliğinin artırılması gereğine vurgu yapan, bu alandaki birikimi ve deneyimi tartışmasız olan kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları da bu alanın tümüyle dışına çıkarılmaktadır.
Tasarı, tüm çalışanların iş güvenliğinin sağlanması ve sağlığının korunup geliştirilmesi için uygulamayı biçimlendiren bir yasa metni olma niteliğine sahip değildir. İşçi sağlığının korunup geliştirilebilmesi için iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ile işyeri sağlık ve güvenlik biriminde görevlendirilecek diğer personelin hak yetki ve sorumluluğunun özellikle işverenden bağımsızlıklarını sağlayacak; bu suretle etkin görev yapmalarının önünü açacak olan iş güvencesi sistemlerinden hiçbirinin tasarıda yer bulmamış olması önemli bir sorundur. Bütün bunlardan başka, İSG Tasarısı ile ilgili 5 yıl süren hazırlık çalışmalarında; işveren temsilcilerinin görüşleri her aşamada dikkate alınırken, uluslararası sözleşmelere rağmen, sendikaların ve ilgili meslek örgütlerinin politikaların belirlenmesi, uygulanması ve denetimi anlamında etkin katılımına olanak sağlanmamıştır.
Söz konusu Yasa Tasarısına ilişkin görüşlerimiz ve önerilerimiz de dikkate alınarak acilen yeni bir düzenleme yapmak, tüm çalışanların sağlık ve güvenliklerini sağlayacak önlemlerin yaşama geçirilebilmesi bakımından bir zorunluluk olarak durmaktadır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
TMMOB
MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI
YÖNETİM KURULU
30 Mayıs 2012, Ankara