20.Madencilik Kongresi Açılış Konuşması
20. KONGRE AÇILIŞ KONUŞMASI
Son günlerde tırmandırılan terör ve şiddet olayları herkesi ciddi anlamda tedirgin etmektedir. 22 Mayıs‘ta Ulus-Anafartalar çarşısına atılan bombada ve iki gün önce Tunceli- Pülümür‘ de karakol baskınında yaşamını yitirenleri saygıyla anıyor, bu olayı gerçekleştirenleri nefretle kınıyoruz. Terör ve şiddet yoluyla hiçbir sorunun çözülemeyeceğine inanmaktayız.
Ayrıca maden kazalarında yaşamını yitiren meslektaşlarımızı ve tüm maden emekçilerini de buradan bir kez daha saygıyla anıyorum.
-Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle başlayan ve ülkemizi sıkıntıya sokan gelişmelerin yaşandığı bir dönemden geçmekteyiz. Aslında bu gelişmeler uzun süreden beri uygulanan bir projenin sonuçlarıdır. ABD‘nin ve destekçilerinin uygulamaya çalıştığı BOP projesi kapsamında, Ülkemizde "ılımlı islam" modelinin uygulanmaya çalışılması Cumhuriyetin temel ilkeleri ile ters düşen uygulamalar toplumsal gerginliğe neden olmakta ve iç barışı bozma noktasına gelmektedir. Çözülmesi gereken işsizlik, hayat pahalılığı, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele, demokrasinin geliştirilmesi ve özgürlüklerin genişletilmesi gibi hayati sorunlara çözüm aranması yerine, AKP iktidarının Cumhuriyetin temel kurumları ve değerleriyle kavga ederek sürekli gerginlik yaratması ciddi bir talihsizliktir. Laik ve demokratik bir yaşam tarzını benimseyen toplumumuzda, dinsel önceliklerin ve din eksenli dayatmaların süreklilik haline getirilmesi uygulamaları toplumu kutuplaşmaya itmektedir. Son günlerde yaşanan büyük kitlesel mitingler, toplumsal yaşam biçiminin değiştirilmesi tedirginliğinin meydanlara yansımalarıdır.
Yine bu dönemde; daha önce pek çok kez denenmiş ve sorunları daha da artıran müdahaleler, topluma tekrar çözüm olarak sunulmaktadır. Bu tür dayatmaların kimseye özellikle de ülkemize hiçbir yararı yoktur. Biz; her türlü gericiliğe ve ırkçılığa karşı olduğumuzu açıkça söylerken, gericiliğin beslendiği 12 Eylül uygulamalarının sona erdirilmesi gerektiğini de açıkladık. Başta 12 Eylül olmak üzere bütün darbelerin öncelikli mağdurunun emekçiler ve halk olduğunu vurguladık. Biz; kırk katır mı, kırk satır mı seçeneklerine karşı olduğumuzu "Ne Şeriat Ne Darbe, Bağımsız Demokratik Türkiye" diyerek meydanlarda da dile getirdik.
Seçimlerin yaklaştığı bugünlerde halkımızı kutuplaşmaya, cepheleşmeye ve umutsuzluğa iten gerginlik söylemleri yerine, acil çözüm bekleyen sorunlarımıza çözümler üretecek çalışmalar yapmanın çok daha öncelikli olduğunu düşünmekteyiz. Maden Mühendisleri Odası olarak bu konuda üzerimize düşen görevi yapacağımızı buradan sizlerle paylaşmak istiyorum.
-Ülkemiz yönetimleri, uzunca bir süredir "Yeni Dünya" nın gereklerinden zannederek; planlama düşüncesini tamamen bir kenara bırakmışlardır. Stratejik öngörüyle insan kaynakları planlamasını da göz önüne alan ulusal kalkınma modellerinin geliştirilmesinden vazgeçmişlerdir. Ekonomik kalkınmanın, sanayileşme ve yatırım artışlarına dayalı dengeli bir yapının oluşturulması ile sağlanabileceği gerçeğini göz ardı etmişlerdir. Ekonomi politikalarının oluşturulması ve yürütümünü tamamen uluslararası finans kuruluşlarının ellerine bırakmışlardır. Bu çerçevede, dış ticaretin serbestleştirilmesinden özelleştirmeye, tarımsal destekleme politikalarından madencilik ve enerji politikalarına kadar çok geniş bir alanın, uluslararası kuruluşlar ile yapılan çeşitli kredi anlaşmalarında yer alan taahhütler doğrultusunda biçimlendirilmesine izin vermişler ve vermeye devam etmektedirler.
Bunların sonucu olarak, son 5 yılda 185 milyar dolar faiz ödememize rağmen iç ve dış borçlarımız artmış, işsizlik korkutucu rakamlara yükselmiş, toplumsal ve sosyal sıkıntılarımız had safhaya ulaşmıştır.
Dünyada, hâkim güç odakları arasında zengin petrol ve doğalgaz rezervlerinin kontrolüne yönelik çatışma ve gerilimler artmakta, ABD tarafından dünyanın enerji kaynakları açısından zengin bölgelerinde askeri güç kullanımına gidilmektedir. Ülkemizi de çok yakından ilgilendiren ve hayati önem taşıyan bu gelişmelerde, söz konusu güçlerin politikalarına tabi olunması yerine, kişilikli ve tutarlı politikalar izlenmesi ülkemizin genel güvenliği açısından da oldukça önemlidir.
Dünya Bankası‘nın, kamunun küçültülmesini amaçlayan yapısal uyarlama kredileriyle 1980‘li yıllardan başlayarak gündeme getirilen neoliberal politika ve uygulamalar doğrultusunda, ülkemiz madencilik sektöründeki kamu kuruluşları belirsizlik içine sokulmuş, planlama, koordinasyon, eleman, finans kaynakları vb açılardan geriletilmiş, üretime, teknik hizmetlere ve kamu hizmetlerine yönelik işlevleri yıpratılmış, buna karşılık siyasetçilerin ve firmaların müdahalelerine giderek daha açık hale getirilmiştir. Bunların sonucunda da genel anlamda sektörde daralmalar yaşanmış ve sektörün sanayi ile entegrasyonu sağlanamamış olup, üretilen madenlerimiz genellikle hammadde olarak yurt dışına gönderilmektedir.
1-5 Kasım 2003 tarihlerinde Hindistan‘ın Yeni Delhi kentinde gerçekleştirilen 19. Dünya Madencilik Kongresi sonunda katılan 50 ülkenin delegeleri tarafından yayımlanan on maddelik deklarasyon bu gün de geçerliliğini korumaktadır.
Bu nedenle bildirgenin bazı maddelerini sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum:
1- Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki mineral madde tüketiminde büyük farklılıklar mevcuttur. Mesela bir Amerikalı, yılda ortalama 23 ton ham mineral tüketirken, bu sayı bir Avrupalı için 15 ton ve bir az gelişmiş ülke vatandaşı için ise 0,2 tondan bile daha azdır. Gelişmekte olan ekonomilerin çoğu için, mineral endüstrisinin gelişmesi büyümenin motoru olabilir.
2- Mineral endüstrisinin"sağlık,emniyet ve çevre" ile ilgili göstergeleri iyileşmektedir. Bununla beraber madencilik endüstrisi, "sağlık, emniyet ve çevre" ile ilgili performanslarını daha da iyileştirmenin yollarını aramalıdır.
3- Birçok ülkede madencilik endüstrisi "özelleştirme, liberalleşme ve küreselleşme"nin etkisi altında çalkalanıp durmaktadır. Endüstrinin yeniden yapılandırılması ciddi boyutta sosyal ve insani ıstıraplara yol açmaktadır. Bu endüstri; insanlık dramını"tamamen yok etmese bile" azaltacak ve hafifletecek"yeniden yapılandırma stratejileri"ni arayıp bulmak zorundadır.
4- Maden ocakları, yerkürenin zenginliklerinin insanlık yararına sunulmasına imkan veren, "insan zekası, insan yaratıcılığı ve insan mahareti"nin gerçek ürünleri olup, tarihi miras niteliğindedir. Bu yerleri korumak ve muhafaza etmek için, dünya genelinde seçilecek bazı maden ocaklarının "Dünya Mirası"olarak tanımlanması ve ilan edilmesine ihtiyaç vardır.
Odamız, madencilik faaliyetlerinde ana amacın insanın refah ve mutluluğu olduğunu, insan onuruna ve emeğine saygının öncelikle korunması gerektiğini her fırsatta dile getirmektedir. Tüm faaliyetlerde kamu yararı öncelikli olarak göz önünde tutulmalıdır.
-Madencilik sektöründe yaşanan iş kazaları artarak devam etmektedir. 2007 yılının ilk 5 ayında 22 maden işçisi hayatını kaybetmiştir. Pek çok işçi de sakat kalmış ya da uzuv kaybına uğramıştır.
Madencilik; zor, yıpratıcı, yüksek oranda risk taşıyan bilgi, deneyim, uzmanlık ve sürekli denetim gerektiren, dünyanın en ağır iş koludur.
Odamız ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı arasında 3 Mayıs 2007 tarihinde imzalanan protokol çerçevesinde, 2007 Yılı "Madenlerde İş Güvenliği Yılı‘‘ olarak ilan edilmiştir. Özellikle maden iş kolu açısından, böyle anlamlı bir yıl içinde bulunmamız ve iş kazalarının hız kesmeden devam etmesi nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluşların konu üzerinde bir kez daha önemle durmaları gerektiği kanısındayız. İş kazalarının önlenmesi için yapılması gereken iş güvenliği yatırımlarında kullanılmak üzere sektörün teşvik edilmesi de bu anlamda önemlidir.
Tüm maden işletmelerinde maden üretimi, mutlaka en az bir maden mühendisi nezaretinde yapılmalıdır. İşyerinde daimi olarak maden mühendisi bulundurmayan işletmelere üretim izni verilmemelidir.
Maden Mühendisleri Odasının yasal hakkı olan mesleki denetimin engellenerek üye denetimini yeterince yapamaması da sorunların çözümünü zorlaştırmaktadır. Bu çerçevede gereken yasal düzenlemeler zaman geçirilmeden yapılmalıdır.
Seçim sonrası oluşacak hükümetin, maden mühendislerinin ve madencilik sektörünün sorunlarının çözümü için yapacağı çalışmaları programına almasının önemli olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Bu konularda Odamızca hazırlanan raporların ve önerilerimizin değerlendirilmesinin ülkemiz ve sektörümüz açısından yararlı olacağı kanaatindeyiz.
Madencilik sektörünün ülkemiz için önemi göz önüne alındığında, sorunlarımızın çözümü ve sektörün ülke ekonomisi içindeki payının artırılması için Madencilik Bakanlığı‘nın kurulması büyük önem taşımaktadır. Önceki yıllarda gündeme gelen ancak sonuçlandırılamayan bu girişimin tekrar değerlendirilmesi gerekmektedir. Yeni dönemde bu konuda yapılacak çalışmalar Odamız tarafından dikkatle takip edilecektir.
Kongremizin ülkemize ve sektörümüze katkı koyacağına inanmaktayız. Bu düşüncelerle kongreyi destekleyen kamu ve özel tüm madencilik kuruluşlarımıza, bildiri sunarak katkı koyanlara, bizzat katılarak bizleri onurlandıranlara ve bu kongrenin gerçekleşmesi için emeği geçen herkese Yönetim Kurulumuz ve şahsım adına teşekkür ederim.