TMMOB Maden Mühendisleri Odası

28 MART YEREL SEÇİMLERİ İÇİN ÜYELERİMİZE VE HALKIMIZA SESLENİYORUZ

28 MART YEREL SEÇİMLERİ İÇİN ÜYELERİMİZE VE HALKIMIZA SESLENİYORUZ
 

28 Mart 2004 tarihinde yapılacak Yerel Seçimler öncesi Türkiye’de toplumun büyük bölümünü dışlayan, halkın katılım ve denetimine kapalı merkezi ve yerel yönetim anlayışını sergilemek; geleneksel bu yönetim anlayışının aşılarak kent halkının ve meslek örgütlerinin demokratik katılım ve denetimini sağlayacak bir anlayışın geliştirilmesi amacıyla düşünce, görüş ve önerilerimizi açıklamak istiyoruz.

Yerel seçimler, Dünyada ve Türkiye’de önemli olayların yaşandığı bir dönemde yapılmaktadır. Başını ABD’nin çektiği emperyalistlerin , Afganistan’ı ve arkasından Irak’ı işgaliyle başlattıkları, İsrail‘in Filistin topraklarında cinayetler işlemesine kadar vardırdığı süreci, “Büyük Ortadoğu Projesi” ile Ortadoğu, Kafkas ve Asya halklarının köleleştirilmesi, birbirine düşman edilmesi ve doğal kaynaklarına el konulması planlarıyla yaşama geçirmeye çalıştıkları bir dönem yaşanmaktadır.

Emperyalizm, insanlığın büyük mücadeleler ve fedakarlıklarla kazandığı ne varsa ortadan kaldırmaya yönelmiştir. Türkiye, bu yönelime uygun olarak IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü‘nün tercih ve direktiflerine göre kararlar almaya devam etmektedir. Bütçenin tamamına yakınının iç ve dış borçların faizlerine aktarıldığı Türkiye’de, yatırımlar durmuş, üretim ve sosyal ölçekli kamu hizmetlerinden vazgeçilmiştir. Milyonlarca insan eğitim, sağlık, barınma ve beslenme, eğitim gibi temel haklarından yoksun bırakılırken; kamu varlıklarımız özelleştirmelerle yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekilmekte, temel kamu hizmetleri ticarileştirilmekte, kaynaklarımız bir avuç azınlığa aktarılmaktadır. Emekçilerin, yoksulların ve tüm ezilenlerin sosyal, ekonomik ve siyasal yaşamdan tümüyle dışlandığı yıkıcı bir ortamda, yoksulluk ve açlık derinleşerek sürmektedir. Sermayenin soygun, vurgun ve yağmasının mekanı haline getirilen Türkiye, tam bir sömürgeleşme sürecine sokulmuştur.

Kapitalizmin küreselleşme programı kapsamında yürüttüğü yoğun propaganda ile, planlama kavramı ve ulusal-bölgesel-kentsel planlama saf dışı edilmiş, ülke çıkarı, toplumsal gelecek, dayanışma ve ahlaki değerler terk edilmiştir.

Türkiye’de, yıllardır sürdürülen plansızlık ve denetimsizlik, yanlış arazi kullanım politikaları, kaçak yapılaşma ve imar affı süreçleriyle de beslendiğinden sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentler oluşturulamamıştır. Plansızlığın ve denetimsizliğin ağır sonuçları, özellikle 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 Doğu Marmara depremlerinin yol açtığı felaketler ve yakın zamanda yaşanan Konya örneği ile de gözler önüne serilmiştir.

Rantın, yağmanın kıskacına sokulan kentlerimizin doğal ve kültürel değerleri, ormanları, yeşil alanları, sahilleri yok edilmekte, kamu arazileri elden çıkarılmakta, çevresel kirlilik ülkemizi bir ekolojik felaketin eşiğine getirmektedir.

Bilimi, planlamayı ve kamusal denetimi dışlayan, planlı bir ekonomi yerine ranta ve spekülasyona dayalı bir ekonomiyi egemen kılan bu model; bir çaresizliğin ve yetersizliğin değil, siyasal iktidarların bir tercihi olmuştur. Bu tercihin yanlışlığı ve korkunç sonuçları açıkça ortaya çıktığı halde gereken ders alınmamış, sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir yerleşim alanlarının oluşturulması için gerekli politika ve uygulamalar gündeme getirilmemiş, TMMOB’nin uyarı, görüş ve önerileri dikkate alınmamıştır.

Özellikle, 12 Eylül’den günümüze kadar geçen sürece, kamuyu tahrip eden, toplumsal alanı parçalayan sermaye politikaları damgasını vurmuştur. Gelir dağılımındaki eşitsizlikler ve bölgeler arasındaki dengesizlikler derinleşmiş, yaşam standartları arasındaki uçurumlar büyümüştür.

Demokrasinin evrensel değerlerinin ayaklar altına alındığı, planlamanın ve kamusal denetimin devre dışı bırakıldığı böylesi bir süreçte; merkezi yönetimler gibi yerel yönetimler de rant paylaşımın odakları haline getirilmiştir. Yerelleşme adı altında sürdürülen yağma hızlandırılmıştır. Türkiye’de yerel yönetim alanında, özellikle 1980’den bu yana hareketli bir süreç yaşanmaktadır.

Türkiye’de yerel yönetimlerde yaşanan bu hareketliliğin, kentsel kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, kentlerin imar, planlama, altyapı, ulaşım, çöp, su-atıksu gibi hizmetlerindeki yolsuzlukların artması, rant ve rüşvetin yaygınlaşması gibi niteliklere sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Merkezi vesayet altında, çıkar tezgahı gibi çalışan bir yerel yönetim dünyası oluşturulmuştur. Özelleştirme, yerelleşme ve ticarileşme böylesi bir dünyanın önemli ayaklarını oluşturmaktadır.

Bugün yaşadığımız kentlerin mekansal ve çevresel olarak sağlıksız, yaşam açısından güvensizliğinin ardında; sosyal, kültürel yapının yozlaşması, gelir dağılımında ortaya çıkan uçurumlar, yoksulluk, yasadışı kazanç alanlarının egemenliği vardır. Pazarlanacak bir meta olarak görülen kentlerimiz, paranın simgelediği mekanlar haline gelmiş, sermaye egemen anlayışlı bir yaşamın belleği olmuştur.

Yerel seçimler, devletin yeniden yapılandırılması adı altında gündeme getirilen “Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı” ile bu tasarıya eklemlenen Mahalli İdareler (Belediye, Büyükşehir, İl Özel İdaresi), Kamu Personeli, Kamu Maliye Yönetimi ve Kontrolü, İdari Usul Kanunu vb. tasarılarla sermayeye yeni soygun kanalları açma çabalarının yoğunlaştığı bir süreçte yapılmaktadır.

Bu tasarılarla, yerel yönetimler küresel ekonomik sisteme uyumlu hale getirilerek kamusal işlevlerinden uzaklaştırılmakta, şirket işleyişine kavuşturulmakta; halkın demokratik katılımı ve denetimi değil kamu yönetim alanında sermayenin serbestçe dolaşımı amaçlanmaktadır. Katılım, denetim, açıklık, demokrasi, planlama, çevre, tarih, kültür gibi kavramların içleri, bilinçli bir şekilde boşaltılmaktadır.

Halkın siyasal temsiline değil, siyasetten dışlanmasına dayanan ve örgütsüzleşmesini dayatan sürece karşı, halkın demokratik katılım ve denetim kanallarının açıldığı yeni bir siyasal ortamın yaratılmasının önemine inanan TMMOB; yerel yönetimleri, halkın karar süreçlerine ve denetime etkili bir şekilde katılabilecekleri zeminler olarak görmektedir.

Böylesi bir yerel yönetim alanının yaratılması öncelikle halkın örgütlü katılım ve denetimini sağlayacak siyasal toplumsal düzenlemelerin gerçekleşmesine bağlıdır.

Bu nedenle TMMOB;

Demokrasinin evrensel değerlerine, insanlığın temel hak ve özgürlüklerine dayalı bir toplumsal yaşamın önündeki tüm engellerin ve başta 12 Eylül Anayasasının yürürlükten kaldırılarak, eşitlik, özgürlük, barış, bağımsızlık, demokrasi ve insan haklarına dayalı yeni bir Anayasanın toplumsal kesimlerin demokratik katılımı ve tartışmasıyla hazırlanmasının zorunlu olduğuna inanmaktadır.

Demokratik katılım ve denetimi gerçekleştirmek için:
Her yerel yönetim alanında halkın demokratik katılımını, karar süreçlerinde söz sahibi, uygulamada ise denetleyici olmasını sağlayacak ölçek ve büyüklükte yerel yönetim birimlerinin oluşturulmasını,

Kent hizmetlerinin, karar alma, uygulama ve denetleme aşamalarının kesintiye uğratılmadan demokratik bir planlama anlayışıyla yaşama geçirilmesini,

Halkın seçtiklerini, referandum hakkı ile geri çağırma hakkının yaşama geçirilmesini savunmaktadır.

Kamu hizmetlerinin sosyal devlet anlayışıyla yerine getirilmesi için:
Yurttaşın müşteri değil eşit hakları olan insan muamelesi gördüğü bir yerel yönetimi, Kentsel kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesini dayatan özelleştirme vb. politika ve uygulamaların terk edilerek, bu hizmetlerin emekçilerin ve ezilenlerin yararına ve toplumsal inisiyatiflere açık demokratik bir planlama anlayışıyla yapılmasını,

“Kente ve çevreye karşı suç” kavramının geliştirilmesini,

İşsizlik ve yoksulluk gibi temel insan hakları ihlallerinin ortadan kaldırılması için gerekli programların yaşama geçirilmesini, savunmaktadır.

Sağlıklı bir çevrede insanlık onuruna yaraşır bir yaşam için:
İnsanlığın kollektif aklını ve iradi etkinliğini temsil eden planlamayı toplumsal yaşama sokacak bir sürecin başlatılmasını, yeni konut ve çalışma alanlarının sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir olarak oluşturulması için gerekli politika ve uygulamaların yaşama geçirilmesini,

Türkiye’nin deprem riski altında bulunan bölgelerinde; yerleşim alanlarının envanterinin çıkarılarak, mevcut yapı stoklarının bilimsel olarak elden geçirilmesini ve can güvenliğini tehdit eden, yıkılması gereken yapıların yıkılmasını, kentsel dönüşüm projelerinin demokratik bir anlayışla yaşama geçirilmesini,

Ortak yaşam ve dayanışma bilincinin gerektirdiği yeni kentsel yapıların (toplu konut, toplu taşıma ve yeni kamusal alanlar) geliştirilmesini,

Ulaşımın ticari bir işletme olarak değil, kamusal bir hizmet olarak ele alınarak, ekolojik döngüyü kirleten otoyol ve kara taşımacılığına karşı, toplu ulaşım (deniz, demiryolu, raylı) sistemlerinin kurulmasını,

Kamu topraklarının satış, özelleştirme vb. yollarla elden çıkarılmasına son verilmesini,

Kamu arazileri üzerinde yapılacak konutlarda yalnız kullanım hakkının olduğu (miras hakları dahil), el değiştirme hakkının olmadığı çözümlerin getirilmesini, savunmaktadır.

Tarihi ve kültürel mirası korumak ve geliştirmek için:
Kentsel çevrenin, tarihi ve kültürel değerlerin yağmasına, rant eksenli ilişkilere, yolsuzluk ve rüşvete karşı ödünsüz bir tavra sahip olunmasını,

Kentlerdeki doğal, tarihi ve kültürel değerlerin, Anadolu’nun tarihi ve kültürel mirasının korunması ve geliştirilmesini amaçlayan bir politikanın ışığı altında yerel topluluğun koruma ve kullanımına verilmesini savunmaktadır.

Engellilerin toplumsal yaşama tam ve eşit yurttaşlar olarak katılımı için:
Yerel Yönetimlerce, engellilerin yaşamını kolaylaştırıcı her türlü sosyal ve mekansal düzenlemelerin gerçekleştirilmesini, toplu ulaşım ve iletişim araçlarından ve diğer kamu hizmetlerinden ücretsiz yararlanmalarının sağlanmasını savunmaktadır.

Kadınların, çocukların, gençlerin ve yaşlıların kenti için:
Yerel yönetimlerin kadınların kendilerini daha iyi ifade edecekleri, çocukların ve gençliğin sportif, kültürel, sanatsal yeteneklerini geliştirecekleri, yaşlıların koruma altına alınacakları ortamları ve mekanları yaratmakla görevli olmaları gerektiğine inanmaktadır.

Türkiye’yi yeniden yapılandıracak temel değişikliklerin, demokratik bir yönetim ve denetim anlayışına dayanması gerektiğine inanan TMMOB;
28 Mart yerel seçimler sürecinde, ranta karşı ödünsüz bir tavrın sahibi olduğunu ilan eden, geleneksel yerel yönetim anlayışının aşılmasını, demokratik yönetim kültürünün gelişmesini, demokrasi düşüncesinin yerelde derinleşmesini, kent halkının ve meslek örgütlerinin sürece doğrudan katılmasını savunan programları desteklediğini üyelerine ve kamuoyuna ilan etmektedir.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
Yönetim Kurulu

Okunma Sayısı: 2217
Yayın Tarihi: 25.03.2004