TMMOB Maden Mühendisleri Odası

4. Madencilik ve Çevre Sempozyumu Sona Erdi.

4. Madencilik ve Çevre Sempozyumu Sona Erdi.

İzmir Tepekule Kongre ve Sergi Merkezinde 2 Haziran Perşembe günü saat 10‘da açılış konuşmalarıyla başlayan 4. Madencilik ve Çevre Sempozyumu`nda 38 adet bildiri sunuldu. Sempozyum‘da ayrıca "Madencilik ve Çevre İlişkisi" konulu bir de panel düzenlendi. Çok sayıda delegenin katıldığı sempozyum 3 Haziran Cuma günü sona ermiştir.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet SOĞANCI‘nın sempozyum açılış konuşması

Değerli Konuklar,

Sevgili Arkadaşlar,

Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulu adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum. Maden Mühendisleri Odamız tarafından düzenlenen 4. Madencilik ve Çevre Sempozyumu‘nda sizlerle bir arada olmanın onurunu yaşıyorum.

Değerli konuklar,

Birliğimiz mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki bugün bağlı 23 odasına kayıtlı sayıları 380.000‘e ulaşan mühendisleri, mimarları ve şehir plancılarını temsil etmektedir. Onların hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla görevlidir. Bu amaçla mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak, yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek; bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirmek ve bunların yaşama geçirilmesi için mücadele etmek zorundadır.

Bu sempozyumumuz da işte bu anlayışlarımızın yaşama geçirilmesi olarak algılanmalıdır.

Değerli konuklar,

Biz çalışmalarımızı, kesişme noktaları çok olan iki ana eksende yürütüyoruz:

Birincisi; mesleğimiz ile ilgili alanlarda, enerjiden ormana, ziraattan kentleşmeye, sanayileşmeden yer bilimlerine kadar tüm mühendislik alanlarında, ülke gerçeklerini tanımlamaya çalışıyoruz. Sorunları tespit ediyor, bunlara karşı aydınlık bir Türkiye için çözüm yollarını öneriyoruz.

İkincisi: mesleki denetimin vazgeçilmez ön koşulu olarak gördüğümüz bir çalışmayı, üyelerin uzmanlaşması ve belgelenmesine yönelik çalışmaları sürdürüyoruz.

İşte bu kongre ve benzerleri bu çabalarımızın gerçekleşmesine yönelik çalışmaların önemli bir kesişme noktasını oluşturuyor. Meslek alanı ve sektör ile ilgili ülke gerçekleri ve sorunlar bu tür etkinliklerde konunun tarafları bir araya getirilerek, ortaya konuluyor. Bu çalışmalarda bilim insanlarının ve uzmanların yoğun emek harcayarak oluşturduğu bilgi erişilebilir ve ulaşabilir hale geliyor.

Odamız tarafından düzenlenen bu etkinliğimizin düzenleyicilerinin, bilgiyi bizimle paylaşacak bilim insanlarının ve uzmanların ellerine, yüreklerine, beyinlerine sağlıklar diliyorum. Bilim insanlarının, uzmanların yoğun emekle hazırladıkları bildiriler, siz katılımcıların katkıları ve bunların sonucunda hazırlanacak kongre sonuç bildirisinin ilgililerince ve siyasal iktidarca önemsenmesi gerektiğini ifade ediyorum. Odamız bu görüşlerin takipçisi olacaktır. Bunu biliyorum.

Değerli konuklar,

Enerji ve sanayinin temel hammaddelerini sağlayan madencilik "olmazsa olmaz" üretim faaliyetlerinden biridir. Ancak, içinde bulunduğumuz yüzyılda çevre faktörü göz ardı edilerek madencilik faaliyetlerinin yürütülmesi de mümkün değildir. Her tür ekonomik faaliyette olduğu gibi madencilik faaliyetlerinde de amaç, insanın refah ve mutluluğudur. Ancak madencilik faaliyetleri yürütülürken göz ardı edilmemesi gereken en önemli noktalardan birisi de ekolojik çevreyi tahrip etmemek olmalıdır.

Sanayileşmeyle birlikte artan üretim faaliyetleri ve aşırı tüketiminin sonuçları günümüzde daha net görülmektedir. Kaynakların sınırsız olmadığının anlaşılması ile birlikte "çevre"nin önemi de daha çok ortaya çıkmıştır. Yanlış üretim metotları, keyfi verilen madencilik izinleri, yasal mevzuatın yetersizliği, denetimsizlik gibi nedenlerle madencilik ve çevreye duyarlılık bugüne kadar birbirine zıt iki kavram gibi algılanmıştır. Oysa çevre dostu teknoloji ve yöntemlerin kullanılması, madencilik süreçlerinde ya da sonrasında çevrenin korunmasına/yenilenmesine yönelik önlemlerin alınması, sektörün gelişimini engellemeyecek aksine sektörün gelişimine yönelik katkı yapacaktır.

Yerel halkın onayını almamış hiçbir ekonomik girişiminden başarı şansı beklenemez. Madencilik sektörüne ilişkin alınacak kararlarda da ilgili yöre halkının katılımı sağlanmalıdır.

Toplumsal, ekonomik ve çevresel bakımdan sürdürülebilir bir madencilik sektörünün gelişimi; devlet, sektörde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar ile demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum örgütlerinin yapıcı işbirliği ile mümkündür. Söz konusu tarafların doğrudan katılımları olmaksızın hazırlanacak herhangi bir sektör planının ya da plan uygulamasının başarılı olması mümkün görülmemektedir.

Madencilik çalışmaları ve bu çalışmalar sürecinde gerçekleştirilen maden üretimleri, insanlığın bireysel ve toplumsal gereksinimlerinin karşılanmasında temel öneme sahip alanlardan birisidir. Sınırsız ve denetimsiz yapılan üretim, çevre ve insan sağlığını giderek daha fazla tehdit eder hale gelmiştir. Bu olumsuz gelişmeler son yıllarda insanların bilinç ve davranışlarında değişiklikler yaratarak, çevre tahribatının bir sorun olarak gündeme gelmesini ve önlem alınması yönelimlerini öne çıkarmıştır.

Anayasamızın 56.maddesi " Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir."   168.maddesi ise  "Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir." demektedir. Bu anlamda, madenlerimizi kamu yararına işletmek ve aynı zamanda çevreyi korumak bir kamusal sorumluluktur. Hiç bir gerekçe ile bu olguya duyarsız kalınmamalıdır.

Madencilik çalışmaları sırasında ortaya çıkan olumsuz çevresel etkiler konusunda sektörde bulunan tüm kesimler sorumluluklarını üstlenerek gereklilikleri yerine getirmelidir. Bugüne kadar, birkaç istisna dışında bu gerekliliklerin yeterince yerine getirildiği söylenemez. Madencilik sektöründe çalışan şirketlerin küçüklüğü, kap-kaççı madencilik tarzı, yetersiz ya da yanlış yasal düzenlemeler, yeterli olmayan idari denetim anlayışı ve yapısı madencilik çalışmalarının istenilen nitelikte yapılması noktasından uzaklaşılmasına neden olmaktadır. Madenler sadece kar kapısı olarak görülmüş, bu alanda gelecek kuşaklar ve genel toplumsal çıkarlar göz ardı edilmiştir.

Madenciliğin çevre ile barışık, insan odaklı yürütülmesi gerekliliğinin benimsenmesi ve egemen olması durumunda madencilik çalışmalarının eleştirilerin hedefi olmaktan çıkacağı açıktır. Her şeyden önce, kapitalizmin tüketim çılgınlığına bağlı şişirilen üretim anlayışının sorgulanması, tüm kaynakları sorumsuzca kullanan tüketim/üretim kalıplarından hızla uzaklaşılması gereklidir. Doğru ve uygulanabilir bir çevre ve madencilik mevzuatının oluşturulması, etkili ve yaygın bir idari örgütlenmeyle, kamusal denetimin oluşturulması zorunludur.

Değerli konuklar,

Bu etkinliğimizde tüm bunları bilimin ve tekniğin ışığında hep birlikte bir kez daha değerlendireceğiz. Siyasi karar vericilerin burada söylenenlere sahip çıkmasını diliyorum.

Bitirirken, bu etkinliğimizi gerçekleştiren Maden Mühendisleri Odası Yöneticilerine, oda çalışanı arkadaşlarıma, görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına, uzmanlara, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Oda Başkanımız Mehmet TORUN‘un sempozyum açılış konuşması:

Sözlerime başlarken maden kazalarında yaşamını yitiren tüm maden mühendisleri ve maden emekçilerini bir kez daha saygıyla anıyorum. Bilindiği gibi, Afşin- Elbistan‘da meydana gelen son iş  kazasında bir maden mühendisi, bir jeoloji mühendisi olmak üzere toplam 9 kişi hala göçük altında olup ne zaman ve nasıl çıkarılacakları da belli değildir. Bu konuda ilgili Bakanlığa yazdığımız yazılara cevap alınamamaktadır. Yetkilileri bir kez daha görevlerinin gereklerini yerine getirmeye çağırıyor ve kazazede yakınlarının acılarını paylaşıyorum.

Madencilik çalışmaları ve bu çalışmalar sürecinde gerçekleştiren maden üretimleri, insanın bireysel ve toplumsal gereksinimlerinin karşılanmasında temel öneme sahip alanlardan birisidir. Madencilik faaliyetleri olmaksızın refah içinde bireysel ve toplumsal bir yaşam mümkün olmadığı gibi yakın gelecekte de mümkün görülmemektedir. Bu nedenle madencilik çalışmalarının daha uzun bir süre yapılmak zorunda olduğu açık bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Bir başka gerçek diğer tüm üretim çalışmaları gibi madenciliğin de doğal çevre üzerinde bozucu bir etki yaratmakta olduğu gerçeğidir. Yani madencilik çalışmaları genel üretim süreçlerinin bir parçası olarak doğal çevre ile belli bir ilişki ve çelişki halinde sürdürülebilmektedir. Ekonomik olarak İngiliz Endüstri devrimi siyasi olarak 1789 Fransız devrimiyle ortaya çıkan ve kısa zamanda egemen bir sistem haline gelen kapitalizm, üretimin esas olarak insan gereksinimlerini karşılayabilmek için yapılmasına son vererek onu kendi başına bir öğe haline getirmiştir. Bu dönemde insan, üretime tabi hale getirilmiş olup, kar için üretim, sermaye birikimi için üretim ya da tüketim için üretim olarak değerlendirilebilecek bir süreç yaşanmaktadır. İnsan gereksinimlerinin çok ötesinde yapılan üretim artışına paralel olarak doğal çevrede ciddi tahribatlar oluşmuştur. 

Sınırsız, gereksiz ve denetimsiz bir şekilde yapılan üretimin doğal çevre üzerinde yarattığı tahribatın canlı ve insan yaşamı üzerinde olumsuz etkilerinin ortaya çıkması örneğin; hava kirliliği kaynaklı sorunlar, ormanların azalması, tatlı su, göl ve deniz kirliliklerinden kaynaklanan sorunlar, asit yağmurları, iklim değişikliği, ozon tabakasının incelmesi, biyolojik çeşitliliğin azalması ve biyolojik dengenin bozulması gibi sorunlar çevre ve insan sağlığını giderek daha fazla tehdit eder hale gelmiştir. Bu olumsuz gelişmeler, 1980‘lerden itibaren insanların bilinç ve davranışlarında değişiklikler yaratarak çevre tahribatının bir sorun olarak gündeme gelmesi tartışılması, araştırma yapılması ve önlem alınması gibi çeşitli yönelimleri öne çıkarmıştır. 5 Haziran 1972 yılında Stockholm‘de toplanan BM çevre ve insan konferansında temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşamanın temel bir insan hakkı olduğu karar altına alınmıştır. Yine 1983 yılında BM tarafından kurulan Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu toplanmış, komisyon başkanının raporu üzerine 1992 yılında Rio‘da BM Çevre ve Kalkınma konferansı düzenlenmiştir. Bu konferans sonucunda Rio deklarasyonu yayınlanmış ve BM ve Avrupa Birliği ülkelerinin de içinde bulunduğu 184 ülkenin taraf olduğu BM iklim değişikliği çerçeve sözleşmesi 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Çevre sorunu her ne kadar devletlerin ve devletler hukukunun konusu haline gelmişse de yaşanan süreçte sorunu yaratanların çözüm konusunda çok istekli olmadıkları görülmektedir. Kapitalizmin daha fazla kar ve bunun gerçekleşmesi için azami üretim ve sınırsız tüketim konusuna bağlı olarak ortaya çıkan yani özü açısından endüstri devrimini tamamlamış gelişmiş kapitalist-emperyalist ülkelerin kendi çıkarlarını elde etme sürecinde yararlandıkları bu sorunun, sorunu yaratanlar tarafından çözülmesi beklenmemelidir. Çünkü, çözüm için iki unsur önemlidir. Birincisi tüketimi körükleyen üretim sürecinin insani gereklilikle sınırlandırılması, ikincisi yaratılmış olan çevresel kirlilik ve bozulmanın giderilmesi için gereken parasal kaynakların ayrılmasıdır. Her iki öncelikte dünyayı sömüren ve yöneten egemen devletlerin ya da şirketlerin işlerine gelmemektedir. Kapitalizmin bu sorun karşısında aldığı tavır kimi özsel olmayan çözüme kısmi katkılar koyabilecek önlemlerin getirebileceği maliyetleri sorunun ortaya çıkışında hiçbir katkıları olmayan yoksul ülkelere paylaştırmak ve çevre sorununu uluslararası alanda kendi çıkarlarına yönelik siyasal bir araç olarak kullanmaktan ibaret kalmaktadır.

Çevresel sorunlar konusunda ağırlıkla suçlanan üretim alanlarından biri de madencilik sektörüdür. Bu suçlamaların haklı ve haksız yanları bulunmaktadır. Haksız yanların başında birçok çalışma alanının olumsuz çevresel etkileri gözlerden uzak bırakılarak madenciliğin öne çıkarılmış olmasıdır. Örneğin; başta kimya sanayi olmak üzere enerji, ulaşım, demir çelik gemi inşaat gibi sektörlerin üretim çalışmalarının kirletici, tüketici ve bozucu etkisi çok daha fazladır. Haklı olan veya olabilecek eleştirileri yok saymamak gerekmektedir. Madencilik çalışmaları sırasında ortaya çıkan olumsuz çevresel etkiler konusunda sektörde bulunan tüm kesimler ve bunların örgütleri sorumluluklarını üstlenerek gereğini yerine getirmelidir. Sanayileşmeyle birlikte artan üretim faaliyetlerinin sonuçları günümüzde daha net görülmektedir. Kaynakların sınırsız olmadığının anlaşılmasıyla birlikte çevrenin önemi daha çok ortaya çıkmıştır. Yanlış üretim metotları, keyfi verilen madencilik izinleri, yasal mevzuatın yetersizliği, denetimsizlik gibi nedenlerle madencilik ve çevreye duyarlılık bugüne kadar birbirine zıt iki kavram gibi algılanmıştır. Oysa çevre dostu teknoloji ve yöntemlerin kullanılması madencilik süreçlerinde ya da sonrasında çevrenin korunmasına, yenilenmesine yönelik önlemlerin alınması sektörün gelişimini engellemeyecek aksine sektörün gelişimine yönelik katkı yapacaktır. Bugüne kadar birkaç istisna dışına genel olarak bu gereklerin yerine getirildiği söylenemez. Madencilik sektöründe çalışan şirketlerin küçüklüğü, kapkaççı madencilik tarzı yetersiz ya da yanlış yasal düzenlemeler, yeterli olmayan  denetim anlayışı ve yapısı madencilik çalışmalarının istenilen nitelikte yapılması noktasından uzaklaşmasına neden olmuştur. Genel olarak madenler sadece kar kapısı olarak görülmüş bu alanda yöre halkı, gelecek kuşaklar ve genel toplumsal yararlar gözardı edilerek talana uygun bir ortam yaratılmıştır. Böylesi bir durum her şeyden önce madencilik çalışmalarının aleyhine olmuştur. Çünkü yapılan çalışmalar sırasında kimi işletmelerin daha fazla kar uğruna çevresel gereklilikleri yerine getirmemeleri geniş çaplı karşıt kampanyalara yol açmış, bu durum genel madencilik çalışmalarını baltalamıştır. Çevresel sorunları bilmeden yürütülen üretim sonuçlarının çevreyi bozucu etkilerine karşı önlem almadan yapılan çalışmaların ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar yaratabileceğinin ve yarattığının görülmesi ve buna uygun davranılması kaçınılmaz bir durumdur. Böylesi bir çalışma tarzının yani madenciliğin çevreyle barışık insan odaklı yürütülmesi gerektiğinin benimsenmesi ve egemen olması durumunda madencilik çalışmalarının eleştirilerin hedefi olmaktan çıkacağı açıktır. Çözüm olarak, her şeyden önce kapitalizmin tüketim çılgınlığına bağlı olarak şişirilen üretim anlayışının sorgulanması tüm kaynakları sorumsuzca tüketen üretim kalıplarından hızla uzaklaşılması önemli ve gereklidir. Yine, ihtiyaçların planlanması ve buna yönelik üretim faaliyetlerinin çevreye duyarlı olarak projelendirilmesi olmazsa olmaz bir önceliktir.

Doğru, tutarlı bir çevre ve madencilik mevzuatının var olması etkili ve yaygın bir örgütlenmeyle kamusal denetimin tam olarak oluşturulması maden mühendislerinin madencilik faaliyetleri sırasında mühendislik, bilgi, deneyim ve becerilerini ortaya koyabilecekleri çalışma ortamlarının sağlanması sektörde olumlu sonuçlar alınmasını kolaylaştıracaktır.  Toplumsal, ekonomik ve çevresel bakımından sürdürülebilir bir madencilik sektörünün gelişimi; devlet, sektörde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar ile demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum örgütlerin yapıcı işbirliği ile mümkündür. "Doğal Kaynakların Gerçek Sahibi Halktır" sloganını ilke edinen bir  meslek odası olarak madenciliğin kamu yararı öncelikli, çevreye duyarlı şekilde, yöre halkının onayı alınarak planlamasının yapıldığı, mühendislik  bilim ve tekniğinin uygulandığı bir sektör olması üretilen  madenlerin hammadde olarak sanayimizde kullanılmak üzere planlandığı ve hammadde ihracatının yasaklandığı bir madencilik politikasının ülkemizin lehine olduğuna inanıyoruz. Anayasamızın 168.maddesi "Madenler devletin hüküm ve tasarrufu altındadır." demektedir. Bu anlamıyla kamunun yani halkın malıdır. Dolayısıyla bizim olan değerlerimizi, bizim olan madenlerimizi nasıl kullanacağımıza tüm toplum olarak birlikte karar vermemiz gerekmektedir. Bu konu, özü itibarıyla bir demokrasi sorunudur. TMMOB ve meslek odamız bu doğrultuda mücadele etmekte ve çalışmalarını sürdürmektedir.

Değerli Konuklar,

Bu düşüncelerle;  başta  Sempozyum Yürütme Kurulu Başkanı  olmak üzere, Yürütme Kurulu Üyelerine, Bilim Kuruluna ve oturum yöneticilerine, bildiri sunan bilim insanlarına ve meslektaşlarımıza,  Sempozyumun düzenlenmesinde ve yürütümünde emeği geçenlere, katkıda bulunan değerli kamu ve özel madencilik kurum ve kuruluşlarının yöneticilerine, bizzat katılarak bizi onurlandıran herkese, şahsım ve Yönetim Kurulu adına teşekkür ediyor, hepinize tekrar hoş geldiniz diyor, saygılar sunuyorum.

Okunma Sayısı: 2073
Yayın Tarihi: 06.06.2011
Fotoğraf Galerisi