TMMOB Maden Mühendisleri Odası

45. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURUL SONUÇ BİLDİRGESİ

TMMOB Maden Mühendisleri Odası 45. Dönem Olağan Genel Kurulu, ülkemizin içinde bulunduğu olağanüstü koşullarda 13 Şubat 2016 tarihinde Ankara`da toplanmıştır. Genel Kurul sonucunda dünya ve ülke gündemine ilişkin aşağıdaki görüş ve önerilerin kamuoyuna duyurulması kararlaştırılmıştır.

Soma ve Ermenek Faciaları, Dağlıca, Suruç ve Ankara Katliamları ve daha niceleri ile dolu çok acılar yaşadığımız bir 2 yılı daha geride bıraktık. Ülkemizin bilinen temel sorunları ile sektörümüzün ve meslektaşlarımızın sorunlarının çözümünde somut ilerleme ve gelişme sağlanamayan bir dönemi daha bitirmiş bulunuyoruz.

Sektörümüzün/meslek alanımızın hukuksal, teknolojik, işçi sağlığı-iş güvenliği ve yatırımlarla ilgili önemli yapısal sorunları devam etmektedir. Bu sorunlarla madencilik sektörü daha uzun yıllar istenilen seviyeye ulaşamayacaktır.

Geçmişte olduğu gibi 13 yıllık AKP İktidarı Döneminde de her türlü sosyal ve ekonomik güvenceden yoksun kalan emekçiler, sendikal örgütlenmenin sönümlenişi ile birlikte, sadece sermayenin belirlediği tek taraflı koşullarda çalışmaya mahkûm edilmiştir. Böylece emekçiler, sermaye tarafından maliyet unsuru olarak görülen çalışma hayatının riskleri ile tekr başına bırakılmıştır. Üstüne örgütsüz bir çalışma hayatının dayatılması, emek örgütlerinin çalışanların değil iktidarın ve işverenlerin sesi haline getirilmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliğine yönelik önlemlerin göz ardı edilmesi durumun vahametini bir kat daha artırmıştır.

Elbette başka faktörler de söz konusudur ancak yaşadığımız toplu ölümlü faciaların temelinde bu yatmaktadır. Geride bıraktığımız dönem içinde yaşadığımız Soma, Ermenek Faciaları, hem "madencilik" hem de "işçi sağlığı iş güvenliği" alanında son 13 yıldır ağırlaştırılmış biçimde sürdürülen "özelleştirme", "piyasalaştırma" ve "taşeronlaştırma" politikalarının çöktüğünü göstermektedir. Açıktır ki Soma`da yaşanan felakete, şirketin "ne pahasına olursa olsun, maliyeti düşürme ve üretimi kesintisiz sürdürme" politikası neden olmuştur. Yaşanan bu facia aşırı kar uğruna canların heba edilmesidir, bu işin fıtratında "ölüm" var diyen zihniyetin bilimi dışlamasıdır. Bu facia; ölümlerin yaşanmaması için önlemler almak, denetimler yaparak, yaptırımlar uygulama yetkisi olan hükümetin görevini savsaklamasıdır, sermayeyle içli dışlı olarak iktidarını sürdürme gayretinin bir ürünüdür. Aynı zamanda, bu üretim modelini yaratan, maden sahalarını ihalelerle devreden ve denetim sorumluluğunu yerine getirmeyen zihniyet de yaşanan bu facialardan birinci derecede sorumludur.

Odamız; kamu yararı gözetmeyen ve örgütsüz bir toplum hedefleyen bu tür özelleştirme ve taşeronlaştırma uygulamalarının her zaman karşısında olmuş ve bu doğrultuda mücadelesini sürdürmüştür. Yaşadığımız iş kazaları/iş cinayetleri mücadelemizin ne kadar haklı olduğunun acı bir sonucu olarak karşımızda durmaktadır.

Türkiye`nin gelişmesinin önündeki engelin kamu kuruluşları olduğu, devletin küçültülmesi ve kamunun faaliyet alanının daraltılması ile ülke sorunlarının çözülebileceği söyleminin madencilik sektörüne yansıması, "kamu madencilik kuruluşlarının kapatılması veya özel sektöre devredilmesi ya da en azından TTK, TKİ gibi kuruluşlarda olduğu gibi "yapmakla sorumlu oldukları işlerin" özel şirketlere gördürülmesi" şeklinde olmuştur. Ancak bugüne kadar, madencilik sektöründe özelleştirme çalışmalarından olumlu bir sonuç alınamamış, sektör giderek küçülmüş, buna karşın iş kazaları artmıştır. Tüm bu sorunlar ulusal bir madencilik politikamızın olmamasından kaynaklanmaktadır. Kendi kaynaklarını yok sayan bir anlayışla da bu sorunları çözmek mümkün değildir. Madencilik, tarih boyunca uygarlıkların gelişmesinde çok önemli yer tutan sektörlerden biri olmuştur. Özellikle, insanlığın gelişim sürecinin son iki yüz yılındaki baş döndürücü ilerlemede, kömür ve demirin önemini yadsımak mümkün değildir. İçinde bulunduğumuz yüzyılda da yeraltı ve yerüstü kaynakları insanın yaşamını sürdürülebilmesi ve refah düzeyinin yükselmesi bakımından belirleyici olacaktır. Dolayısıyla, madencilik sektörü dün olduğu gibi bugün de ülkeler için vazgeçilmez konumunu sürdürmektedir.

Hal böyleyken, ülke çıkarları temelinde yerli sanayimizi destekleyen, akılcı, halktan ve emekten yana bir madencilik politikasının oluşturulmasının gerekliliği düşünülmemektedir. Bu durum; ülkenin kalkınmasında ve toplumsal refahın yükseltilmesinde madenciliğin payını arttırmadığı gibi, madencilik sektöründe çalışan emekçilere de işçi sağlığı ve iş güvenliğinden yoksun bir çalışmayı, üretilen değerden hakça pay alamamayı da beraberinde dayatmaktadır. Jeolojik olarak milyonlarca yılda oluşan, oluşurken hiçbir kişinin, kurumun, sınıfın katkısının bulunmadığı, emek harcamadığı madenlerimizin bu özelliğiyle de tüm insanlığın ortak değeri olduğu, sağlayacağı faydanın da toplumsal olması gerektiği bilinir. Bilinir bilinmesine de, madenlerin ülkeye yansıttığı zenginliğin çok uzağında kalır maden emekçileri...

Soma`da yangından, Ermenek`te su baskınından, Zonguldak`ta grizudan, göçükten, yaşamlarını yitirmek onların "kaderleri", Elbistan‘da altında kaldıkları milyonlarca ton toprak onların "mezarları" olur. Açlığa yoksulluğa mahkûm edilirler, sigortasız çalıştırılırlar. İlkel koşullarda alın terlerini akıtmaya devam ederler. Kısa ömürlerin kol gezdiği bir sektörde genç yaşta öleceklerini bilir yine üretirler. Her şeyin ama her şeyin; insan, doğa, ekolojik sistem, tüm kavram ve etik değerlerin "ticarileştirilerek" yıkımının arsızca sürdürüldüğü günümüzde madenlerimiz de sadece ticari bir meta, piyasa malı gibi değerlendirilmiş ve pazara sürülmüştür. Bunun sonucu; her dakika 7 iş kazası yaşanması, ölümler, meslektaşlarımızın giderek artan işsizlik gerçeği, çalışma koşullarının olumsuzluğu ve yaşam standartlarının sürekli düşüşü ile kaynaklarımızın talanı olmuştur.

7 Haziran 2014 seçimlerinden sonra oluşan tabloda halk muhalefete gereken desteği vererek iktidarı koltuğundan etmiş ve ne olduysa ondan sonra olmuştur. Cumhurbaşkanı ve AKP bu sonucu kabullenmemiş ülke terör belasının içine itilmiştir. Hepimizin gözleri önünde gerçekleşti bu süreç. Muhalefette kalmanın sonunu getireceğini hisseden iktidar yeniden seçim için bütün kozlarını kullandı. Ardından Suruç Katliamı, 2 polisin katledilmesi, Dağlıca Katliamı ve art arda yaşanan acılar. Ve 10 Ekim Ankara Katliamı. Barış, Emek ve Demokrasi Mitingi. Kana buladılar. İçlerinde arkadaşlarımız, dostlarımız var…

Son aylarda ülkemizin doğu ve güneydoğusunda "terörle mücadele" diyerek çocuklar, siviller, askerler, polisler ölüyor… İnsanlar ölüme gönderiliyor. Evet, ne yazık ki hep birlikte bir felaketi yaşıyoruz. Şehirler tahrip edilerek insanlar göçe zorlanıyor. Kentlerde sokağa çıkma yasakları ilan edilirken çatışmaların arasında kalan çocuklar, kadınlar kurşunların hedefi oluyor. Bu gidişten kurtulmanın tek yolu barışı istemek, barış için mücadele etmektir. Gün, birlik, kardeşlik ve barış günüdür. İçerisinden geçtiğimiz süreç nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, yaşanan ölümler söylenen bütün sözleri anlamsız kılmaktadır. Ölümler acilen son bulmalı, PKK koşulsuz olarak silahlı eylemlere son vermeli ve devlet operasyonlarını durdurmalıdır. Dökülen her damla kan, yaşanan her ölüm yeni ölümlerin kapısını açmaktadır. Şiddet ortamını besleyen, büyüten ve ateşe benzin döken her kim olursa olsun şiddetle reddediyoruz. Sadece çocuklar ölmesin diyen Ayşe öğretmen ve imzacı akademisyenler örneğinde olduğu gibi sürece ilişkin olarak her kim itiraz ederse talimatla haklarında linç kampanyası başlatılıyor, hedef gösteriliyorlar. Sadece barış istedikleri için haklarında dava açılıp gözaltı kararları veriliyor. Ülkemiz hızla kamplaşıyor. Bu gidiş, gidiş değildir.

Bütün bu tespitlerin ve değerlendirmelerin ışığında;

•Geçmiş dönemlerde olduğu gibi bu dönemde de; maden mühendislerinin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak, mesleklerini toplum yararına kullanmalarına yönelik mekanizmaları yaratmak, madencilik politikalarının halkın yararına düzenlenmesi ve uygulanması için öneriler geliştirmek, bunların uygulanmasına yönelik çalışmalar yapmak ve çaba harcamak en temel çalışma alanlarımız arasında yer alacaktır.

•Üyelerimizden alacağımız güçle diğer demokratik kitle örgütleriyle işbirliği içinde ülkemizin ve mesleğimizin sorunlarının çözümüne daha fazla müdahil olmayı bir görev kabul ediyoruz. Odamız, üyelerinin desteğiyle bu güne kadar sürdürdüğü örgütlü mücadeleye devam edecek ve bu nedenle yapılacak saldırılara örgütlülüğünü daha da güçlendirerek yanıt verecektir.

Emeğe-üretene, insan hak ve özgürlüklerine saygının arttığı, adil bir gelir dağılımının sağlandığı, herkesin işinin olduğu, tüm emeğiyle geçinenlerin grevli, toplu sözleşmeli sendikal haklarının bulunduğu, demokrasinin kurum ve kurallarıyla yerleştirildiği, işletildiği bir ülke özlemiyle;
9 Temmuz 1955`te Londra`da Bertrand Russell tarafından okunan, ve Einstein`ın da ölmeden önce imzaladığı bir manifestoyu sizlerle paylaşarak bildiriyi sonlandırmak istiyoruz. "Önümüzde; seçmemiz durumunda mutluluk, bilim ve ilimde sürekli gelişim yatıyor. Kavgalarımızı unutamadığımız için bunun yerine ölümü mü seçeceğiz? Biz birer insan olarak insanlığa sesleniyoruz: İnsanlığınızı hatırlayın ve gerisini unutun. Bunu yapabilirseniz önümüzde yeni cennete uzanan bir yol açılacak; yapamazsanız önümüzde evrenin ölümü riski duracak."

Saygılarımızla…

TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI
45. OLAĞAN GENEL KURULU
13-14 Mart 2016, Ankara

Okunma Sayısı: 982
Yayın Tarihi: 16.02.2016