6. Uluslararası Endüstriyel Hammaddeler Sempozyumu açılış konuşması
Hepinizi Maden Mühendisleri Odası ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlarken, hunharca öldürülen gazeteci Hrant DİNK‘i saygıyla anıyorum. Şiddet kültürünü doğuran ortamın, bir an önce barış ve kardeşliğe dönüşmesi için gerekli çalışmaların yapılması her kesimin öncelikli görevidir. Anadolu‘da yüzyıllardır bir arada dostça yaşamış halkların gelecekte de kardeşçe yaşayacağından kimse kuşku duymamalıdır.
Çağdaş bir yaşam için madencilik faaliyetleri vazgeçilmezdir. Bugün yaşamımızda kullandığımız ürünlerin hemen hemen tamamı madencilik faaliyetlerinin birer sonucudur. Madenler, milyonlarca yılda oluşan ve tüketildiklerinde yenilenemez kaynaklardır.
Bu kadar önemli kaynakların üretimi ve değerlendirilmesi, mutlaka etkin bir planlama ve denetim gerektirmektedir. Madenciliğin önemi, madenleri üretip kendi ülke sanayisinde kullanıldığı ve uç ürün üretildiği ölçüde artar. Bunun için de madencilik sektörünün; sanayi,enerji, kimya, tarım ve inşaat gibi diğer sektörlerle entegrasyonu şarttır.
Kalkınma modellerini; öncelikle öz kaynaklarına dayandıran ülkeler, kalkınma süreçlerini sancısız tamamlayabilmektedirler. Bu yapının oluşturulabilmesi için öncelikli olarak ulusal bir kalkınma modelinin benimsenmesi gerekmektedir.
Ülkemiz, kendi ulusal kalkınma modelini oluşturamamış, uzun yıllardır IMF, Dünya Bankası gibi uluslar arası finans örgütlerinin güdümünde ekonomik ve sosyal politikalar uygulamaktadır. Bunun sonucu olarak; ülkemiz yaşam kalitesi açısından 173 ülke içinde 94. sıraya düşmüş,toplam borcumuz 300 milyar dolara ulaşmıştır. Dış ticaret açığımız 50 milyar doları geçmiştir. İşsizlik, genç nüfus içinde % 20 gibi ürkütücü boyutlara ulaşmış, emek yoksullaşmış ve gelir dağılımı ciddi biçimde bozulmuştur.
Ekonomimiz; sanayileşme ve üretim artışı üzerine kurulamayınca sıcak para hareketleriyle dalgalanmalar yaşanmakta, bunun sonucunda da krizler sürekli hale gelmektedir.
Ülkemiz, 50‘nin üzerinde mineral çeşitliliğine sahip olup, potansiyel olarak ta bazı mineraller açısından dünyada ön sıralarda yer almaktadır. Ancak bu avantajımızı yeterli derecede kullandığımız söylenemez. Gelişmiş ülkelerde madencilik sektörünün GSMH‘daki payı % 8‘lerde iken ülkemizde bu oran % 1 düzeyindedir. Bu rakama imalat sanayi içinde gösterilen cam, çimento gibi mamuller eklense dahi yine de istenilen seviyelere gelinmediği açıktır. Bu noktada yapılması gereken, ülkemizin gelişmesinde doğal kaynaklarımızın ekonomik katkısını verimli şekilde sağlayacak ciddi, tutarlı bir madencilik politikasının oluşturulması ve uygulanmasıdır.
Ülkemiz endüstriyel hammaddeler açısından da şanslı bir konumdadır. Sanayileşme ile birlikte daha büyük miktarlarda kullanılmak zorunda olan bu minerallerin değeri gün geçtikçe artmaktadır. Batı Anadolu‘da(Çine-Milas) bölgesindeki sodyum feldispatlarımız Avrupa ve civarındaki (Kuzey Afrika,Ortadoğu,Rusya) feldspat rezervlerinden hem kalite hem de miktar yönünden çok üstündür. Ancak, ülkemizde 25 yıldır arama yapılamadığından bu kaynakların gerçek miktarı ve kalitesi tam olarak bilinememektedir. MTA vakit geçirmeden Çine-Milas albitlerinin envanterini çıkarmalıdır. Yer karosu üretimindeki en son teknolojide(porselen granit) karo bünyesindeki feldspat oranı %55 lere yükselmiştir. Dolayısıyla, albit rezervlerimizin tam olarak bilinmesi, seramik endüstrimizin geleceği açısından önemlidir.
Rezervlerin kaynak kaybına neden olmadan tüketilmesi için MİGEM, işletme ruhsatı vermeden önce, gerekli etüdlerin yapılmasını, yeterli sondaj yapılıp yapılmadığını,asgari 5 yıllık işletme planlarını, yeterlilik açısından ciddi olarak denetlemeden işletme ruhsatı vermemelidir. İşletme Ruhsatı almak için "yıllık dekapaj oranı" taahhüt olarak alınmalı ve bu oran ciddi şekilde denetlenmelidir.
2006 yılında feldspat ihracatımız, 100 milyon dolara ulaşmıştır. Ancak son yıllardaki ihracattaki miktar olarak artış, parasal artışa yansımamıştır. Feldspat üreticilerimiz, gereksiz rekabete girmiş, tonu 10 dolarlardan ürün ihraç etmişlerdir. Bu durum 70‘li yıllardaki bor madeninde yaşanan ortamı hatırlatmaktadır. Bu yanlış uygulamadan bir an önce vazgeçilmeli ve üreticiler uzun vadeli planlamalarla kaynakları rasyonel kullanmanın yollarını bulmalıdırlar. Devlet, bu konuda denetleyicilik görevini yerine getirmelidir. AR-GE çalışmaları hızlandırılmalı, daha fazla istihdam ve katma değer yaratacak uç ürünlere yönelinmelidir.
Bugün gelinen noktada çevresel değerleri yok sayarak, hiçbir faaliyet yapılamayacağı gibi madencilik yapılması da mümkün değildir. Sürdürülebilir madencilik yapılabilmesi için üretim esnasında ve sonrasında çevreyi koruyucu önlemlerin alınması sektörün rahat çalışmasının önünü de açacaktır. Bu anlamda, "ya madencilik ya çevre" dayatması yerine, ikisinin de beraberce yürütülebileceği çalışmaların mümkün olabileceğini göstermek sektörün görevleri arasındadır.
Dünyada hammadde ihraç ederek gelişmiş bir ülke örneği yoktur. 2006 yılında tüm madenlerimizden elde edilen ihracat geliri 2 milyar dolar olmuştur. Aynı yılda sadece kömüre verilen döviz miktarı 1,5 milyar dolar civarındadır. Bu nedenle madenlerimizi, sanayimizde kullanacak şekilde planlamak önemlidir. İşsizliği azaltacak, bölgesel eşitsizlikleri giderecek, ulusal gelirimizi yükseltecek politikaların oluşturulması ve uygulanması hayati önem arz etmektedir.
Bu çalışmalar sırasında Maden Mühendisleri Odası, üzerine düşen görevi bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yapacaktır.
Bu Sempozyumun ülkemize ve sektörümüze katkı koyacağına inanmaktayız. Bu düşüncelerle sempozyumu destekleyen kamu ve özel tüm madencilik kuruluşlarımıza, bildiri sunarak katkı koyanlara, bizzat katılarak bizleri onurlandıranlara ve bu kongrenin gerçekleşmesi için emeği geçen herkese Yönetim Kurulumuz ve şahsım adına teşekkür ederim.