BASINA VE KAMUOYUNA DİYARBAKIR İSİG MECLİSİ KURULUŞ DEKLARASYONU
Son dönemde yaşanan derin ekonomik siyasal ve toplumsal krizler kapitalist modernitenin iskeletini belirgin bir şekilde tekrar açığa çıkardı. Kârı maksimize etmeye çalışırken iktidarın kendini içinde şekillendirdiği ulus devlet ve sınırsız teknik kullanımını destekleyen endüstriyalizmden oluşan bu iskelet özellikle kriz dönemlerinde vahşi ve yıkıcı bir karaktere bürünürken, önüne çıkan bütün değerleri yok sayarak, doğa ve toplum üzerinde geri dönüştürülemez sonuçlar doğurmaktadır.
Kapitalizmin sağlıksızlığı çok yönlüdür. Emekçiyi ilgilendiren her şey, sağlıklı olma haliyle ilgilidir. İşçi sağlığı ve güvenliği sadece sağlık hizmeti sorunu değil, aynı zamanda; sınıf, iktidar, bağımlılık sorunudur.
Sömürünün her türlüsü, asimilasyon göç ve savaş ile bireyci bir sistemin içinde tüm değerleri saldırıya uğramış, örgütsüzleştirilmiş, duygusuzlaştırılmış kişiler toplumsallıktan ve doğadan uzak kapitalizmin makinalaştırdığı bireylere dönüşür. Her geçen gün daha da katmerleşerek devam eden sömürü politikaları geç kapitalistleşen Ortadoğu`da, özelde Türkiye`de; sadece sınıfsal değil, etnisite, toplumsal cinsiyet ve ekoloji boyutuyla da gittikçe derinleşen ve karmaşıklaşan bir formatta karşımıza çıkmaktadır. Defalarca darbelerle ve siyasal baskı mekanizmaları ile desteklenen ve derinleştirilen kapitalist modernizm krizleri ile; emek, özgürlük ve haklar mücadeleleri paralellik göstermektedir. Sermaye, ulus devletler eliyle örgütlü ve politize olan işçi sınıfını örgütsüzleştirmek, bireyselleştirmek ve kriminalize edip; taşeronlaştırmak ve güvencesizleştirme politikaları ile işgücü maliyetlerini en aza düşürmeyi hedeflemektedir.
Bu bağlamda savaş zorunlu göç ve asimilasyon politikaları ile yerinden edilerek özellikle metropoller olmak üzere Türkiye`nin değişik kentlerinde göç ettirilen Kürt köylüler; başta Suriye olmak üzere Ortadoğu`da yaşanan çatışmalı süreçlerden etkilenip Türkiye ve Türkiye üzerinden Avrupa`ya doğru göç etmeye başlayan mülteciler ve bu gerçekliğe bağlı olarak hızlı bir şekilde artış gösteren çocuk işçiler; emeğini satmak zorunda kalan işçi sınıfının en alt katmanını oluşturmaya başlamıştır. Ucuz emek gücü ile kârı maksimize etmeye çalışan sermaye gruplarının dayattığı; yoğun, ağır ve uzun çalışma saatleri işçi sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yok sayılması; en belirgin şekilde inşaatlar, tersaneler, çöp işçiliği, mevsimlik tarım işçiliğinden; göç etmeyenlere dayatılan koruculuğa kadar işçi sağlığı ve güvenliğinin(İSİG) yeniden ele alınması ve mücadelesinin genişletilmesini, sağlıksızlığı doğuran nedenlerin tekrar geniş bir perspektifle değerlendirilmesini elzem kılmıştır. Zira güvencesizleştirme öyküsü, bir coğrafyanın özgünlüklerinden ayrı ele alınamaz; işçi sağlığı ve güvenliği(İSİG) sadece tıbbi bir tanımlama zemininde tartışılamaz ve çalışma ortamı ile sınırlandırılamaz.
1970 li yılların ortalarından beri dayatılan neo-liberal politikalarının sonucu olarak, sağlığın alınıp satılabilen bir meta haline getirilmesine, sağlıkta artı değerin ortaya çıkarılmasına paralel olarak bu politikaların yapısal düzenlemelerle desteklenmesinin zemini oluşturuldu. Bunun için birçok politik düzenlemeyi askeri darbeler, olağanüstü hal yasaları ve çeşitli düzenlemelerle sağlığın her alanında özelleştirilmesinin önü açıldı. 12 Eylül askeri darbesiyle başlayan süreç, bugün OHAL yasalarıyla devam ettirilmektedir.
İşçi sağlığı ve güvenliği (İSİG) alanı da bu düzenlemelerden payını aldı. Esasında OSGB ( ortak sağlık güvenlik birimleri ) oluşturulması bu politikaların bir parçasıydı. Böylece işçi sağlığı ve güvenliği(İSİG) hizmeti serbest piyasa sistemine uyarlanıyordu. Bu noktada yapılan bir çok düzenleme ile;
Bu alandaki hizmetler ihale, haksız rekabet ve taşeronlaştırma süreçlerine sürüklendi.
İşyeri hekimi, işyeri hemşiresi, iş sağlığı güvenliği(İSG) hizmetleri ucuzlaştırıldı.
Ekip işi parçalanarak çalışanlar arasında ayrımcı uygulamalar geliştirildi.
Hizmetin ucuzlaştırılması, hizmetin tümünde aksamalara yol açtı. Böylece iş kazaları ve meslek hastalıkları artış gösterdi.
Alanda çalışanlara örgütsüzlük dayatıldı.
KESK-DİSK-TMMOB-Diyarbakır Tabip Odası olarak;
İşçi sağlığı ve güvenliğinin(İSİG) emek, demokrasi ve özgürleşme mücadelesi ile beraber toplumsal bir mücadele olduğunu; sadece çalışma alanlarına, atölyelere fabrikalara sıkıştırılmaması gerektiğini, işçilerin; Örgütlenmesi ve emeği hakkında kolektif söz söyleme hakkını kullanabilmesini,
Emekçilerin sendikalılaşmasının önündeki engellerin kaldırılmasını
İş cinayetlerinin, emek-sömürü ilişkisinin ve emekçiyi metalaştıran zihniyetinin açığa çıkarılmasını
İşçinin emeğine yabancılaşmasının önlenmesini
Bunun yanında;
Çalışma alanlarının demokratikleşmesini,
İş yerlerinde önlenebilir tüm risklere karşı (fiziksel, kimyasal, biyolojik, ergonomik, psikososyal) tedbirlerin alınmasını, sağlığı etkileyecek olumsuzlukların ortadan kaldırılmasını
İş yerlerinin risk analizlerinin düzenli olarak yapılmasını ve emekçilerin bu sürece dahil edilmesini,
Aynı işyerinde çalışanlar arasında kadro ve statü farklarının ortadan kaldırılmasını, İş güvencesinin sağlanmasını,
Tüm çalışma alanlarının, meslek hastalıklarının teşhis edilerek meslek hastalıkları haritasının çıkarılması ve önlemlerinin alınmasını,
İşçi sağlığı ve güvenliği(İSİG) hizmetlerinin işveren güdümünden çıkarılmasını amaçlamaktayız.
Biz KESK DİSK DTO TMMOB ve bileşenleri olarak Diyarbakır İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisini ilan ediyoruz. Daha kapsamlı bir mücadele ağı oluşturmak için kentimizdeki emek ve demokrasi mücadelesi veren kurumlar ile daha geniş bir zeminde mücadele yürütebilmek adına çalışmalar yürüteceğimizi kamuoyuna duyuruyoruz.11.06.2019
DİYARBAKIR KESK ŞUBELER PLATFORMU
TMMOB
DİSK
Diyarbakır Tabip Odası