Bor Madenlerimiz Üzerine Yeni Oyunlar:
BOR MADENLERİMİZ ÜZERİNE YENİ OYUNLAR:
Uluslararası Şirketlerin Yıllar Süren Bor Madenlerimizi Ele Geçirme Girişimleri Sonunda Başarıya mı Ulaşıyor?
“3213 Sayılı Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı” TBMM Sanayi Komisyonu’nda görüşülmüş ve Meclis Genel Kurulu’na gönderilmeden önce son şeklinin verilmesi amacıyla Plan Bütçe Komisyonu’na gönderilmiştir.
Bilindiği üzere, Maden Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin çalışmalar, 2000 yılında bazı çevrelerin girişimleriyle başlatılmıştır. Söz konusu girişimler sonucunda, o tarihteki Bakanlar Kurulu‘ndan "madencilik sektörünün yeniden elden geçirilmesi ve özelleştirme" başlıklı bir düzenleme kararı çıkartılmıştır. Bu karar ile amaçlanan, bor tuzlarının aranması ve işletilmesinin devlet eliyle yapılacağını hükme bağlayan 2840 sayılı yasanın yürürlükten kaldırılmasıdır. Bu yönde bir yasa taslağı da hazırlanmış, ancak, o tarihte toplumun hemen her kesiminden gelen kararlı karşı çıkışlar ile girişimin sahibi oldukları açıkça bilinen ittifak geri durdurulabilmiştir.
Aradan geçen süre zarfında, söz konusu yasada yapılacak değişikliklere ilişkin çalışmalar sürdürülmüştür. Ancak, borlarla ilgili başlangıçtaki niyet son ana kadar tekrar gündeme getirilmemiştir. Bununla beraber, söz konusu niyetten gerçekte hiçbir zaman vazgeçilmediği sonunda anlaşılmıştır. Bor madenleri üzerindeki kamu tekelini kıran maddeler, değişiklik tasarısı Meclis Genel Kurulu‘na inmek üzereyken Meclis Sanayi Komisyonu’nda yangından mal kaçırırcasına tekrar değişiklik metnine alınmıştır.
Maden Kanunu’ndaki değişikliklere ilişkin çalışmalar üç yıldan fazla bir süredir sürdürülmektedir. Bununla beraber, geldiği nokta itibariyle söz konusu çalışmaların, madencilik sektörünün gelişmesine yönelik önemli bir katkı yapmayacağı konuya duyarlı her kesim tarafından dile getirilmiş ve getirilmektedir. Madencilik sektörünün gelişimine herhangi bir katkısı olmayacak ise bu yasanın hangi amaçlarla değiştirilmek istendiği sorgulanmakta iken, gerçek niyet yeniden ortaya çıkmıştır. Gerçek niyet, madencilik sektörünün gelişmesi değildir. Gerçek niyet, elinde pek fazla bor rezervi kalmayan yabancı bir tekel karşısında bor madenlerimizi korumasız bırakmaktır.
Bilindiği üzere 1978 yılına kadar yerli ve yabancı özel şirketler eliyle işletilen bor yatakları, bu tarihte 2172 sayılı Kanun ile Eti Holding A.Ş.’ne devredilmiştir. Daha sonra 1983 yılında ise, 2840 sayılı Kanun ile bor tuzlarının aranması ve işletilmesinin devlet eliyle yapılacağı hükme bağlanmıştır. Bor yatakları, daha sonra, 1985 yılında çıkarılan 3213 sayılı Maden Kanunu kapsamına alınmış, ancak 2840 sayılı Kanun hükümleri saklı tutulmuştur.
Bor minerallerinin, herhangi bir ticari meta şeklinde düşünülmesi ve serbest piyasa ekonomisinin gerektirdiği çerçeve içerisinde işlem görebileceğinin değerlendirilmesi büyük bir yanılgıdır ve son derece yaşamsal bir stratejik hataya yol açacaktır. Bor minerallerinin, herhangi bir ticari eşyadan farklı değerlendirilmesini gerektiren belirgin özellikleri bulunmaktadır:
1) Bor, stratejik bir madendir. Bor minerallerinin, son derece özel kimyasal yapıları nedeniyle, hammadde, rafine ürün ve nihai ürün şeklinde, büyük çoğunluğunda alternatifsiz olmak üzere, 250’yi aşkın kullanım alanı mevcuttur. Bor mineralleri, ilave edildikleri malzemelerin katma değerlerini olağanüstü yükseltmekte, bu nedenle sanayinin tuzu olarak adlandırılmaktadırlar. Gelişen teknolojiler, bor kullanımını ve bor minerallerine olan bağımlılığı artırmaktadır. Hammadde, yarı mamul ve mamul madde olarak, cam, porselen, seramik, tekstil, deterjan, metalurji, tarım, havacılık, savunma gibi çok farklı sektörlerde kullanılan bor mineralleri sanayinin vazgeçilmez hammaddelerindendir. Özellikle uçak ve uzay sanayilerinde, yapı elemanı ve yakıt olarak kullanımları söz konusudur. Bor minerallerinin, diğer yakıtlarla karşılaştırıldığında yüksek yoğunlukta enerjiye sahip olmaları nedeniyle yakıt olarak da kullanımları konusunda yapılan araştırmalar, başta ABD‘de olmak üzere bütün hızıyla sürdürülmektedir.
2) Dünya bor piyasasında arz ve talep, tekeller tarafından kontrol edilmektedir. Dünya bor talebinin %70‘i iki tekelin denetimindedir: US Borax ve Eti Holding A.Ş. Dünya Bor pazarı, az sayıda üretici olması ve bor ürünlerinin birbirlerini ikame edebilme özellikleri nedeni ile diğer hammadde pazarlarından çok ayrı bir yapıya sahiptir. Dünya bor pazarı, piyasa şartlarında oluşan fiyatlara göre alım-satım işlemlerinin gerçekleştirildiği bir piyasa değildir. Hiç bir zaman olmamıştır. Bu piyasadaki fiyatlar, ürün ve pazar şartları ile şirketlerin kısa, orta ve uzun vadeli çıkarları dikkate alınarak, arz ve talep tekelleri tarafından belirlenen yapay fiyatlarıdır.
3) Eti Holding A.Ş.‘nin tek rakibi US Borax, dünya madencilik devi Rio Tinto‘nun bir kuruluşudur. Rio Tinto, sahip olduğu parasal güç ile ulus devletler üzerinde etkili olabilmektedir. Bu etkisini, madencilik sektörlerinde, gerek mülkiyet ve yönetim değişikliklerini sağlamaya, gerekse ülke pazarına girişinin önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik olarak, ilgili ülke yasalarının değiştirilmesinde etkin olarak kullanmaktadır. Söz konusu amaca yönelik olarak uluslararası kuruluşların da desteğini almakta olan Rio Tinto karşısında, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki küçük ölçekli madencilik şirketleri tutunamamakta, genellikle söz konusu tekelin içerisinde erimek durumunda kalmaktadırlar. Dünya bor pazarının %65‘inden fazlasına sahip olan RTZ US Borax firması; üretim, depolama, dağıtım ve pazarlama faaliyetlerini son derece büyük bir örgütsel yapı içerisinde tek elden kontrol etmektedir.
Yukarıda belirtilen gerçekler göz önüne alındığında, bor yataklarından elde edilen bor minerali ve ürünlerinin bir kamu tekeli tarafından üretilip pazarlanması son derece doğaldır. Dağınık ve birbirleriyle rekabet halindeki küçük ölçekli firmalar yerine, üretim, depolama, dağıtım ve pazarlama faaliyetlerinin tek bir elden yürütülmesi bor pazarında fiyatlandırma disiplininin sağlanması bakımından en akılcı yöntemdir. Bu durum, bor rezervi bulunan diğer ülkeler için de geçerli olup, uygulama bu şekildedir.
Bu gerçeklerden hareket edilerek; devletçe işletilecek madenler kapsamına alınan bor tuzlarının arama, işletme ve pazarlama faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi görevi Eti Holding A.Ş.’ne verilmiştir. Bor tuzlarının bir kamu tekeli tarafından üretilip pazarlanması kararının sonuçları aşağıda verilmektedir.
1) 1978 yılında cevher bazında toplam 660 milyon ton olan bor rezervleri, Eti Holding A.Ş. tarafından yapılan yaklaşık 600 milyon US$ tutarındaki arama yatırımları ile %300‘den fazla artarak 2 milyar ton’un üzerine çıkmıştır.
2) Bor üretimi 1970’de 122.000 ton B2O3 iken, %390 artarak son yıllarda 475.000 ton B2O3’e ulaşmıştır. Böylece, dünya bor üretiminde ülkemizin payı 1975’de %11 iken günümüzde %33 düzeyine çıkmıştır.
3) 1978 öncesi, ülkemizde ancak 26-60 US$/ton fiyatla dışarıya ihraç edilebilen bazı bor tuzları, devletleştirme sonrasında bugün ortalama 202 US$/ton fiyatla satılmaktadır.
4) 1963’de 2,9 milyon US$ olan bor ihracat geliri günümüzde 250 milyon US$/yıl seviyelerine yükselmiştir.
5) 1978 öncesi bor işletmeciliği yapan madencilik firmaları, basit kil yıkama tesisleri dışında her hangi bir tesis ya da teknoloji geliştirme yatırımı yapmamışlardır. Söz konusu firmlar, kolay yolu seçerek ham cevher olarak yurtdışına ihraç etmek suretiyle önemli oranda döviz kaybına neden olmuşlardır. Buna karşın Etibank; Kırka, Emet, Bigadiç, Kestelek ve Bandırma‘da milyonlarca dolarlık yatırımları gerçekleştirmiş ve binlerce kişiye iş olanağı yaratmıştır.
6) Söz konusu yasal düzenlemenin sonucu olarak Eti Holding A.Ş., RTZ US Borax ile birlikte dünyanın iki büyük bor üreticisinden biri olmuştur. Eti Holding, 1978 yılı sonrasında başladığı rafine ürün üretimi çalışmaları ile 140 yıldır bor piyasasında faaliyet gösteren US Borax ile rekabet ederek Avrupa pazarının %51’ini, dünya pazarının ise %36’sını ele geçirmeyi başarmıştır.
Bor rezervlerinin kamu eliyle işletilmesinin yararları bu denli açık bir biçimde ortada ve üstelik toplumun her kesiminin katıldığı bir uzlaşma da söz konusu iken, Meclis Sanayi Komisyonu’nda kanunun 16. ve Geçici 12. maddelerinde yapılan değişiklikler, bor rezervlerini devletin elinden almaya yöneliktir. Söz konusu değişikliğin yapıldığı toplantıda ne ilgili meslek odalarının ne de bor rezervlerini işletme ve pazarlama hakkına sahip olan kamu kuruluşunun görüşleri alınmamış ve dışlanmışlardır. Yapılmak istenen değişiklik ile “devletin elindeki bor rezervleri bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren beş yıl içinde belirlenir ve belirlenen alanlar üzerine gelecek tarzda bir başkasına ruhsat verilemez. Rezervi belirlenmeyen alanlarda diğer şahısların müracaat ve madencilik faaliyet hakları saklıdır." denilmektedir.
Yasa değişikliklerini gündeme getirenler ve söz konusu çalışmaları yürütenler Eti Holding A.Ş.‘nin, sahip olduğu alanlarda rezerv belirleme çalışmalarını beş yıllık bir sürede tamamlayamayacağını çok iyi bilmektedirler. Eti Holding A.Ş.‘nin uhdesindeki bor ruhsat alanları toplam 17.000 km2‘lik bir alanı kaplamaktadır. Bu alanın yaklaşık 13.000 km2‘lik kısmında rezerv tesbiti henüz yapılmamıştır. Rezerv tesbitinin yapılabilmesi için en iyimser tahminle 62.500 m2‘ye bir arama sondajı yapılması gerektiği gözönüne alındığında, gereken sondaj adedi 270.000 adet olmaktadır. Bunun maliyeti bugünkü fiyatlarla 3 milyar Doları bulmaktadır. Yıllık yatırım hacmi toplamda 50-60 milyon Doları geçmeyen Eti Holding A.Ş.‘nin böylesine yüksek arama maliyetlerini karşılayamayacağı son derece açıktır. Toplam dünya rezervlerinin %63‘ünü elinde bulunduran bir ülkenin zaten böyle bir arama yatırımına girişmesinin de bir anlamı bulunmamaktadır.
Eti Holding A.Ş. uhdesinde bulunan 17.000 km2‘lik bor sahaları Türkiye yüzölçümünün yalnızca %2,2‘sini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, sanki geri kalan %97,8‘lik alanda mevcut maden kaynakları yeterince değerlendirilmiş gibi, ileri sürülen atıl sahaların değerlendirilmesi gerekçesi ise son derece yetersiz ve gülünç bir aldatma girişimi olarak önümüzde durmaktadır.
Öyleyse, yasa değişikliğinin tek bir amacı vardır: Eti Holding A.Ş.‘nin elinde bulunan bor rezervleri üzerindeki korumanın kaldırılarak uluslararası tekellerin ellerine terk etmek.
Bu durumda aşağıdaki soruların yasa değişikliğinin sahiplerince cevaplanması kaçınılmaz olmaktadır:
1) Dünya bor üretim, rafinasyon ve pazarlama süreçlerini kontrol eden iki büyük kuruluştan biri olan Eti Holding A.Ş. neden bitirilmek istenmektedir?
2) Dünya bor rezervlerinin %63‘ü ülkemizdedir. Yine, sanayinin en önemli hammaddelerinden biri olan ve ülkemizde yüksek tenörde geniş rezervleri olan kolemanit dünyada tükenmek üzeredir. Dolayısıyla, önümüzdeki yıllarda dünya bor piyasasını kontrol altına alabilmek bakımından ülkemiz son derece avantajlı bir konumdadır. Bu avantaj söz konusu iken bor rezervleriyle ilgili kamu tekeli neden kırılmak istenmektedir?
3) Böylesi bir düzenlemeden uluslararası madencilik tekellerinin ve aslında sadece bugün Eti Holding A.Ş.‘nin pazardaki tek rakibi olan tekelin kazançlı çıkacağı neden bilmezlikten gelinmektedir?
4) Söz konusu yasal düzenlemelerden en fazla kazançlı çıkacak olan RTZ US Borax‘ın elindeki bor rezervlerinin tükenmekte oluşu gerçeği mevcut girişimlerle ilgili olarak ne ölçüde etkili olmaktadır?
5) Söz konusu yasa değişikliği ile ilgili olarak, uluslararası şirketlerin, bor gibi değerli bir minerali 10 kat daha ucuza elde edebilme güdüleri ne ölçüde rol oynamaktadır?
Yukarıdaki soruların cevapları yetkililerce zaman geçirilmeden cevaplanılmalıdır.
Dünya bor piyasası toplam 1,2 milyar Amerikan Doları düzeyindedir. Türkiye‘nin bugün için bu pazardaki payı 250 milyon Dolar civarında seyretmektedir. Kamu tekelinden vazgeçilmesi durumunda özel firmaların daha rasyonel çalışacağı ve kazancın artacağı varsayımı hiç bir şekilde doğru değildir. Çünkü, bor işletmeciliğinde ortalama maliyetler 20 Dolar ve ortalama satış fiyatı ise 200 Dolar‘ın üzerindedir. Özel sektör işletmeciliğinin %1.000‘in üzerindeki kazanca yapabileceği herhangi bir katkı yoktur. Aksine, özel şirketler arasındaki rekabet 1978 öncesinde olduğu gibi fiyatların ve toplam ülke kazancının 10 kat düşmesine neden olacaktır. Kaldı ki, yerli madencilik şirketlerinin uluslararası maden tekellerinin karşısında tutunabilecek güçleri bulunmadığından, bor rezervlerinin kısa sürede söz konusu tekellerin eline geçmesi de kaçınılmazdır.
Sonuç olarak; bor rezervlerinin ülkemiz için son derece önemli bir şans olduğu bilinmelidir. Bu şansı en iyi değerlendirmek ve bu doğal kaynaktan ülkemize en yüksek yararı sağlayabilmek için yapılması gereken en son şey bu rezervleri rakip firmanın eline teslim etmektir. Yapılması gerekenler aşağıda sıralanmaktadır:
1) Borlarımızın kamu eliyle işletilmesi sürdürülmelidir. Ülke ekonomisi için son derece önemli olan bor rezervlerimizin, gerek ulusal çıkarlarımız gerekse kamu yararı açısından kamu eliyle işletilmesi, özellikle karşısında çokuluslu bir tekelin varlığı da göz önüne alındığında, doğaldır ve gereklidir. 2840 sayılı Kanun hükümleri saklı tutulmalı, bu kanunun yürürlük tarihinden önce bulunmuş ve sonra bulunacak bor madenleri 2840 sayılı Kanun hükümlerine tabi tutulmalıdır.
2) Unutulmaması gereken şudur: dünya bor piyasası yaklaşık 1,2 milyar Dolar iken, bor minerallerini hammadde olarak kullanan uç ürünlerde toplam dünya pazarı 100 milyar Doların üzerindedir. Türkiye‘nin yapması gereken bor madenleri üzerindeki kamu tekeliyle uğraşmak değil, uç ürün pazarında %1 bile olmayan ülke payını süratle arttırmaya çalışmak olacaktır.
3) Mevcut pazar payının arttırılması amacıyla, rafine ürün kapasitesi yılda 1,2 milyon ton’a çıkarılmalı, ürün çeşitliliği ile ürün kalitesinin arttırılmasına yönelik yatırımlar yapılmalıdır.
4) Ham bor ihracatı yerine rafine bor ve özel bor ürünlerine yatırım yapılarak bor minerallerine dayalı tesislerin ülkemizde kurulması sağlanmalıdır. Bor ürünlerinin hammadde olarak kullanıldığı sanayi alanlarının gelişmesine yönelik yatırımlar teşvik edilmelidir.
5) Akılcı pazarlama stratejileri oluşturulmalı ve etkin dağıtım ağları kurulmalıdır. Eti Holding A.Ş., bor pazarında etkin ve belirleyici konuma getirilmelidir.
6) Mevcut yönetsel yapının önemli sorunları vardır. Gerek örgüt yapısı gerek personel yönetimi mutlak surette çağdaş bir anlayışla yeniden ele alınmalıdır.
7) Türkiye’nin hedefi nihai ürün pazarları olmalıdır. Bu hedefe ulaşmak için bilim ve teknoloji üretimine yönelik ar-ge çalışmaları teşvik edilmelidir.
Maden Mühendisleri Odası, konunun bilim ve teknoloji boyutunu birinci derecede önemli görmektedir. Bilim ve teknoloji üretimi, sanayileşmenin, dolayısıyla madencilik sektörünün gelişmesinin ön koşuludur. Bugün için, toplam 1,2 milyar Dolarlık dünya bor pazarındaki ülke payının arttırılması ve buna yönelik çalışmaların yapılması önemlidir, ancak yeterli değildir. Günümüzde bor minerallerini hammadde olarak kullanan sanayi sektörlerinin yıllık pazar payları dünya bor pazarı ile karşılaştırılamayacak boyutlardadır. Türkiye’nin hedefi nihai ürün pazarları olmalıdır. Bu hedef, araştırma-geliştirme faaliyetlerini, bilim ve teknoloji üretimini gerekli kılmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye’nin bilimsel alanda yetkinleşmesi, teknoloji geliştirme yeteneğini kazanması bakımından son derece önemlidir.
TMMOB Maden Mühendisleri Odası olarak, bor madenlerimizin uluslararası tekellerin eline geçmemesi konusunda kamuoyunu dikkatli davranmaya davet eder, bu hususta duyarlı kesimlerin güç birliği içinde olmaları gerekliliğini özellikle vurgulamak isteriz.
Kamuoyunun bilgisine sunarız.
TMMOB
MADEN MÜHENDISLERI ODASI
YÖNETIM KURULU
Haziran 2003, Ankara