Bor politikaları
Bor politikaları
Tarhan Erdem
05/10/2004 Radikal
23-24 Eylül‘de, ‘Bor Sempozyumu‘ toplandı. Çok istediğim halde katılamadığım bu toplantının ‘Sonuç Bildirgesi‘ geçen hafta elime geçti. Bir yeniliği olmasa da, bildiriyi özetlemeyi yararlı görüyorum: "Bor, stratejik bir madendir. Bor mineralleri, ilave edildikleri malzemelerin katma değerlerini olağanüstü yükseltmektedir; yakıt olarak da kullanımları konusunda yapılan araştırmalar bütün hızıyla sürdürülmektedir.
Dünya bor piyasasında arz ve talep, tekeller tarafından kontrol edilmektedir. Bor rezervlerinin ülkemiz için son derece önemli bir şans olduğu bilinmelidir.
Maden Mühendisleri Odası, konunun bilim ve teknoloji boyutunu birinci derecede önemli görmektedir.
Yapılması gerekenler: 1) Borlarımızın kamu eliyle işletilmesi sürdürülmelidir. 2) (Türkiye) uç ürün pazarında yüzde 1 bile olmayan ülke payını süratle artırmaya (çalışmalıdır). 3) Rafine ürün kapasitesi yılda 1.2 milyon tona çıkarılmalıdır. 4) Bor minerallerine dayalı tesislerin ülkemizde kurulması sağlanmalıdır. 5) Akılcı pazarlama stratejileri oluşturulmalı ve etkin dağıtım ağları kurulmalıdır.
6) Türkiye‘nin hedefi nihai ürün pazarları olmalıdır.
Bu hedefe ulaşmak için bilim ve teknoloji üretimine yönelik Ar-Ge çalışmaları teşvik edilmelidir."
Bor madeni üzerinde devlet politikaları, Maden Mühendisleri Odası‘nın, Sempozyum Bildirgesi‘ne de yansıyan görüşlerine paralel gelişmiştir. 1935 yılında Etibank kurulmuş, 1978 yılına kadar bor maden ocakları hem devlet, hem de yabancı firma tarafından işletilmiştir. Bu tarihten sonra 36 yıldır, bor minerali devlete ait işletmeler eliyle çıkarılmakta, işlenmekte ve ihraç edilmektedir.
Odanın, borun önemine dair görüşlerine tamamen katılıyorum; bor dünya sanayiinde önemi yıldan yıla artan stratejik bir ‘değerimizdir‘; üstelik Türkiye bu değeri, ekonomisi için ‘fırsat‘a dönüştürme potansiyeline sahiptir. Bunlar doğru da, nasıl?
Ne yapacağız da ‘Uç ürün pazarında‘ payımızı artıracağız? Dünya tekellerinin elinde kalmamak için bulunan yol, stratejik madenimizin devlet eliyle çıkarılması, satılır hale getirilmesi, pazarlanması ve ihraç edilmesidir.
Madenin yeraltından çıkarılması ve pazarlanmasıyla, değişik sanayi süreçlerinde kullanılarak yeni ürünler elde edilmesi, birbirinden çok farklı bilgiye, teknolojiye, sermayeye ve organizasyona muhtaçtır.
Odanın; ‘Rafine ürün kapasitesinin artırılması ve nihai ürün tesislerinin ülkemizde kurulması‘ önerisinin, ‘hedef‘ olabilmesi için, tanımının yapılması ve kaynağının gösterilmesi gerekir. Eğer tanımlayamıyor, nasıl üreteceğinizi bilmiyor ve kaynağını gösteremiyorsanız, uç ürünleri üretecek tesis kurma isteğini, ‘hedef‘ sayamazsınız!
Bugünkü ‘Devlet tekelini sürdürme‘ politikalarının da, sonuç vermediği açık. Dünya tekellerinden niçin korktuğumuzu çözümlersek, sorunumuza çıkış yolu da bulabiliriz. Bu korkunun haklı nedeni vardır: Madenimizi dünya tekeline, kazandığının çok altında bir bedelle kaptırmamız ihtimali yüksektir, örnekleri de çoktur. Korku nedeninden, Bor Enstitüsü‘nün cevaplayacağı sorular da çıkıyor: Bor nasıl işletilip satıldı? Devlet tekeli de olsa, hangi koşullarla işler ve satarsak yanılmayız?
Bence denemeye değer çözüm; devletin politika ve ayrıntılı standart belirleyen, denetleyen mal sahibi olması; işletme ve üretim tesislerinin de ulusal kuruluşlara bir nevi kiralanmasıdır.