TMMOB Maden Mühendisleri Odası

Emeğe ve Sosyalizme Adanmış Bir Yaşam. Devrimci mühendisin Güncesi.

Emeğe ve Sosyalizme Adanmış Bir Yaşam.
Devrimci mühendisin Güncesi.

TMMOB Maden Mühendisleri Odası İstanbul İl Temsilciliğinin kurulmasında ve geliştirilmesinde görev alan devrimci arkadaşımız Hüseyin Özlütaş‘ı , Nedret Diner, Çetin Uygur ve Hürriyet Demirhan‘dan oluşan ekiple evinde ziyaret ettik. Hüseyin Özlütaş ile mesleğimiz, Hüseyin Özlütaş‘ın eserleri ve odanın İstanbul‘da kuruluş dönemi ie ilgili bir söyleşi yaptık. Söyleşi Yönetim Kurulu Üyemiz Hürriyet Demirhan tarafından yapıldı.

 

 

Hüseyin Özlütaş‘ı okurlarımız için bize anlatırmısınız?
Dersim/Tunceli-Mazgirt ilçesi-Muhundu (Darı kent) beldesinin-Fakirler(Gom‘i fakir) köyünde 1946 yılında doğdum. İlk okulu kasabamda bitirdim. Yaşım küçük olduğu için diplomamı vermediler. O ara köy delikanlıları çeşitli şehirlere çalışmaya giderlerdi. İlk okulu bitirdiğimde,henüz 10 yaşındaydım. Köy delikanlıların peşine takılarak Elâzığ Şeker Fabrikasına çalışmaya gittim. Ancak,yaşım küçük olduğu için beni işe almadılar. Bunun üzerine! lokanta ve kahvehanelerde çıraklık yaptım. Daha sonra Elâzığ Şeker Fabrikasından karşılıksız burs alarak orta okul ve liseyi Elâzığ lisesinde okudum ve (1963/1964) yılında liseyi bitirdim. Bildiğiniz gibi İstanbul da okuyarak maden mühendisi oldum. Bir holdingin merkezinde çalışırken,Türkiye Devrimci Komünist Partisi (TDKP) üyesi olduğum gerekçesiyle,12 Eylül 1980 den kısa bir süre sonra gözaltına alındım ve tam 90 gün yani, bir mevsim işkencede kalarak, her türlü insanlık dışı muameleye maruz kaldım.

Yaklaşık iki yıl (23 ay) Sultanahmet askeri cezaevinde kaldıktan sonra beraat ettim ve beraat kararı askeri Yargıtay tarafından onaylanarak kesinleşince, 1987 yılında davam tam üç yıldan fazla sürdü ve sonuçta mahkeme haksız yere tutuklandığımı kabul ederek ve bana tazminat vermek zorunda kaldı. Fakat işkence kısmını red etti. Mahkemenin 1991 in koşullarında ön gördüğü tazminat miktarı çocuklar dahi güler bunları sonra değineceğiz ama, yeri gelmiş iken birkaç satırla değinmek isterim. İşkencede 90 gün, yani bir mevsim kaldım ve orada yapılan işkenceleri "FELÇ" adlı kitabımda, askeri cuntanın cezaevi koşullarını da "ONCA İŞKENCEDEN SONRA" adlı ikinci kitabıma aktardım.

  

Her iki kitabımın da yüzlerce/binlerce tanığı var. Bunların belgesel değerde olduğuna inanıyorum. Kitaplarımla yurt içinde bir çok yarışmaya katıldım . İşkencede ve cezaevinden tanıdığım bir çok arkadaşım durumumu biliyordu ve yurtdışında ki,yarışmalara göndermişler. İşin teknik kısmını bilmiyorum. Bir çok ödül aldım fakat YARIŞMA PARALARINI VERMEDİLER-NİÇİN EL KOYDULAR VE NİÇİN VERMEDİKLERİNİN GEREKCELERİNİ BİLMEK İSTİYORUM. Emek Partisi kuruluş sürecine katılarak,kurucularından birisi oldum. Emek safında Milletvekilli aday oldumsa da kazanamadım. Evli ve iki erkek çocuğum var.                      

1969 yılında Mühendis oldum. Aynı yıl ETİBANK-ERGANİ BAKIR İşletmesinde ilk işime başladım. Sendika olayları ve askerliğim nedeniyle işimden ayrılarak 1972 yılında İstanbul‘a geldim. İstanbul da bir fabrikada iş bularak çalışmaya başladım. Bir süre sonra Kartal İşçileri Derneğini (KİD ) kurarak yaklaşık üç  yıl başkanlığını yaptım. Bir yandan işçi örgütlenmesine katılırken,öte yandan Mühendis örgütlenmesiyle uğraşıyordum. Tabi bu çok ciddi bir mesaiyi gerektiriyordu. Akşamları 24 00 ten önce eve gittiğimi hiç hatırlamıyorum. Mühendis Odalarıyla ilgilenmem esas olarak o yıllara tekabül eder Daha önceleri "göz ucuyla" takip ediyordum. Ancak o yıldan sonra esas olarak işin içine girdim. O yıllarda TMMOB‘ye bağlı Mühendis Odaları takriben %85-90‘ı bugün ülkücü diye bildiğimiz kimselerin ve şeriatçı/tarikatçı v.s kimselerin yönetimindeydi. Bunlar birlikte "İlim Yayma Cemiyetinde" örgütlüydüler o zamanlar henüz ayrılmamışlardı. Öncelikle,Mühendis odalarının bu tiplerden kurtarılması gerekirdi. Bunlar dünyayı sıradan bir mühendis gibi gören kimlere hizmet etiğini sorgulamayan-içinde yaşadıkları toplumun çıkarlarını gözettiğini zanneden kapıkulu ve bazıları da çıkarları peşinde koşan bilim teknik gelişmeleri çıkarlarına kurban eden mühendislerdi.


İstanbul da TMMOB Maden Mühendisleri Odası ilk örgütlenmesi nasıl oldu ve yaşanılan zorluklar nelerdi ?

TMMOB ye bağlı odaların Ankara‘da ki genel merkezlerinden ve TMMOB den ayrı düşünülemez.  Ortamı ilk sorunuzda kısaca değinmiştim. Bizim genel merkezimizin yönetim kurulunda da devrimci/demokrat bir arkadaş vardı. Onun üstün gayretleri sonucunda ben İstanbul‘a temsilci olarak atandım. O günler çok büyük zorluklar yaşıyorduk. En büyük zorluğu da kitleye ulaşma, örgütlenme ve burjuva medyasını aşamamada yaşıyorduk.

Bir örnek vermek gerekirse, İstanbul Boğaz Köprüsü için biz; bu proje İMF VE DÜNYA BANKASI talepleri gereği yapılıyor. Amaçları İstanbul şehirinin merkezini, İstanbul‘un karşı yakasında bulunan Ümraniye/Dudulu yönüne kaydırmak istiyorlar ve arsa spekiliyasonuna neden olacaklar diyorduk. Fakat onlar iyi niyetlerimizi istismar ederek,"solcular ulaşım sorunlarından hiç anlamıyorlar" "işleri güçleri ortalığı karıştırıp velveleye vermek" diyorlardı. Boğaz köprüsüne karşı olduğumuzu ileriye sürüyorlardı ve bir şey yapamıyorduk. Sonunda baktık ki bir şey yapamıyoruz ulaşım kongresi yapmaya ve onların uzmanlarını da çağırmaya karar verdik. Tertip komitesinde bende vardım ulaşım kongresini maden fakültesi konferans salonunda yaptık. Burjuva uzmalarını abartısız bilimsel olarak " yerle bir" ettik. Hatırladığım kadarıyla ben de bir tebliğ sunmuştum.

Bu şartlar altında İstanbul‘da bir mühendis gazetesi çıkarmaya karar verdik . TMMOB düzeyinde birlik haberleri dergisi henüz yoktu. Bu derginin çıkarılması daha sonraları olmuştur. TMMOB Makine mühendisleri Odası İstanbul Şubesinin yönetim kurulunda devrimci/demokrat iki arkadaşımız vardı. Onlardan biri öldü, birinin nerede olduğunu bilmiyorum. İşte,onların üstün gayretleriyle, ÖLÇÜ gazetesi Mühendislerin emrine tahsis edildi. Her ne kadar ÖLÇÜ GAZETESİ Makine Mühendisleri Odasının bir gazetesi ise de o artık hepimizin  gazetesiydi.

Döneminizden bu güne meslek odalarının çalışmalarını değerlendirir misiniz ?

Bugün düne göre işlerin daha kolay olduğunu düşünüyorum. Zira,TMMOB‘ye bağlı 24 meslek odasının tümü devrimci/demokratların ve oda şubelerinin yaklaşık %90-95‘i devrimci/demokratların yönetimindedir. Bunlar soygun düzenini sorguluyorlar, fikirler üretiyorlar.

Bilimsel ve Teknolojideki gelişmeler konusunda biraz daha gayret göstermeleri gerekir düşüncesindeyim. Örneğin: mühendisleri yakından ilgilendiren ve metafizikçilerin pabucunu dama atan "atom altı parçacığı" İsveç‘li bilim adamları buldular. Bu öğrendiğimiz bazı bilgilerin alt-üst olması demektir. Mühendisleri Ve diyalektik materyalizmin tarihi haklılığı kanıtlandı. Üzülerek belirtmeliyim ki, mühendis odaları bu konuda zayıf kalmıştır. Soygun düzenine karşı iyi bir muhalefet yürütmekle beraber TMMOB ve bağlı odalar bu konuda zayıf kalmıştır. Gündelik mücadelenin içinde boğulma tehlikesine dikkat etmek gerekir. Bu da soygun düzeni yanların ve çıkar gruplarının eline silah vermek anlamına gelir. Bir başka konu da bilim ve teknoloji halkın hizmetinde değildir silah tüccarları ortalıkta cirit atıyorlar bu konuda toplumsal duyarlılık gösterilmelidir. Unutmayalım ki , mühendis kitlesi pozitif bilimle uğraşan bir eğitim almıştır. Bu konulara karşı duyarlıdır. Meslek Odalarının ağır görevleri var biliyorum. Ama çalışmak dışında yapılacak bir şey de yok.

Mühendis kitlesine ulaşmak için hangi yolları kulandınız, günümüze göre farklıkları nelerdir  ?

Mühendis kitlesine ulaşmanın üç yolu var.

Bunlar olmazsa olmaz.

Birincisi soygun düzenin sorgulayarak onların plân-program ve projelerini açığa çıkarmaktır. Dünya‘yı sıradan bir mühendisin gözüyle değil de toplumun bireyi gibi görmek.

İkincisi Bilim ve Teknolojik gelişmeleri iyi takip edip gereğini yapmak.

Üçüncüsü tek sayfalık ta,olsa eski birlik dergisi ebadında kitle örgütlenme aracı olacak bir gazete çıkarmak. Sanırım bu görevi İstanbul‘da ÖLÇÜ GAZETESİ yapabilir. Mühim olan gazetenin iyi bir şekilde örgütlenme aracı olarak kullanılmasıdır. İş yeri örgütlenmesinde Mühendisler arasında ne ideolojik anlamda ve nede mesleksel olarak her hangi bir ayırım yapılmamalıdır. Mühendis kitlesini örgütlemek gereklidir ama yeterli değildir. Biz toplumun "mürekkep yalamış" aydınlarıyız. Toplumun geri kesimlerine bilinç taşıma gibi bir sorumluluğumuz var. Mühendisler arasında çıkar gruplarına yandaşlık eden, ciddi sayıda meslektaşımız  var. Belki çıkar gruplarını yok edemeyiz ama kendi içimizde ki yandaşlarını azaltabiliriz.

Kitap yazma kararınız nasıl oluştu ?

Benim, başıma gelenleri her kes bilmeliydi. Yıllardır söyleniyordu. Ama,kimseler dikkate almıyordu. Temiz bir toplum yaratılmalıydı. Çocuklarımıza gelecek kuşaklara yaşanabilir bir toplum bırakılmalıydı. Temiz bir toplum yaratmanın başka yolu da görünmüyordu. Ben 27 Mayıs asker darbesi yapılırken,henüz 14 yaşında bir çocuktum. Ama, 12Mart ve 12 Eylül askeri darbelerini dolu,dolu yaşadım. 27 Mayıs askeri darbesinin kitle tabanı olmadığı için emekçi sınıfların ağzına "bir parmak bal çalarak" demokratik hak ve özgürlükleri bir nebze genişletmişti. 12 Mart askeri darbesinin ilk işlerinden birisi onlara saldırmak olmuştur. 12 Eylül askeri darbesi bir yerde 12 Mart darbesinin yarım kalmış işlerini tamamlamak oldu. 12 Eylül askeri darbesi dönemindenler olmuştu:

-Toplum en az 50 yıl geriye götürülerek toplumsal bir depresyon yaratıldı

-24 Ocak kararları sorunsuz uyguladı

-17 yaşındaki Erdal Eren‘in yaşı büyütülerek idam edildi

-650.000 kişi gözaltına alınarak işkenceden geçirildi

-171 kişi işkencede öldürüldü

-50 kişi idam edildi

-1.650.000 kişi fişlendi

-40 ton gazete,dergi,YAKILDI

-Bir çok kişi işten atıldı

-Bir çok kişi vatandaşlıktan atıldı

-Bir çok kişiye pasaport verilmedi

-vs

                             

12 Eylül 1980 askeri darbesi nedeniyle, yurtseverler büyük zarar gördü. Hepsini bir makale veya söyleşiye sığdırmanın imkanı yoktu. Söylemek yetmiyordu. Yaşamak ve görmek gerekiyordu. İşkencenin teşhir edilmesi lazımdı. Bu ülkede yaşanılan şeyleri herkes duymalı ve bilmeliydi. Niyetim kimseyi küçük düşürmek falan değildi. Böyle bir şey asla düşünmedim. Temiz bir toplum yaratmak ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir toplum bırakmaktan başka bir düşüncem yoktu. Galiba hâlâ anlatabilmiş değiliz. Ben yapmasaydım birileri mutlaka yapacaktı. Buna inanın! O nedenle, kitaplarımı, yurt içinde ve yurt dışında bir çok yarışmalara gönderdim. "FELÇ" kitabımın ilk baskısı 1992 yılında yapıldı. "ONCA İŞKENCEDEN SONRA" adlı ikinci kitabım 1999 yılında  yayınlandı. Kitaplarımın her ikisi de belgesel değerde olduğuna inanıyorum. Her ikisi de suç duyurusu niteliğindedir. 1987 yılında İstanbul 3‘nolu ağır ceza mahkemesinde açtığım davayı bir yana bırakıyorum. "FELÇ" İşkenceleri; "ONCA İŞKENCEDEN SONRA" da cuntanın cezaevleri koşullarını sorguluyordu. Yıllardır İşkence yapıldığını söylüyorlardı. Ancak kimse ciddiye almıyordu. Ben elimi değil gövdemi taşın altına koydum. Ben olmasaydım birileri olacaktı. Yılan‘ın deliğine çomak sokmam ve oldukça ağır bir bedel ödemem ondan. Önceleri her iki kitabımı bir set halinde yayınlamak istedim bütünlüklü olması için bu gerekliydi. Ama yayın politikaları gereği ayırmak zorunda kaldım. Aksi halde İşkencenin "güme gitme "riskini göze alamazdım.

Yeni kitap projeniz var mı ?

Eğer ömrüm yeterse ve maddi olanaklarım olursa, yayınlanmış iki kitabımı bir set halinde "12 EYLÜL KARANLIĞI" adıyla yayınlamak istiyorum. Ayrıca,eskide günlük bir gazetede köşe yazısı yazıyordum. Köşeme mühendislerce çokça tanınan ÖLÇÜ adını vermiştim. Burada teknolojik yapılanmaları sorguluyordum. Bunları bir araya toparladım ve bunları yayınlamak istiyorum. Ayrıca yayınlanmamış ve üzerinde çalıştığım "MODERN PROLETARYA" , "ARAP BAHARI DENİLEN ŞEY" , "DİRENEN MEKTUPLAR",  "DEHŞETİN YÜREGİ" gibi yarım kalan kitaplarımı, öncelikle bitirip yayınlamak istiyorum.  

Genç Mühendis arkadaşlara iletmek istediğiniz konular nelerdir ?

Öncelikle,sabırlı,inançlı,kararlı olmayı öneririm. İnandırıcı olabilmek adına belgelere dayalı olarak konuşmalıdırlar. Ayrıca Bilim ve Teknolojik gelişmelere çok önem vermeliler. Bilim ve teknoloji halkın hizmetinde olmayıp daha çok silah tekellerinin hizmetindedir. Sanayinin hemen hemen tümü silah tekellerinin elindedir. Körfez savaşını hatırlarsınız ABD‘nin "akıllı füzeleri" diktatör Saddam‘ın füzelerini havada yakalayıp imha ediyordu. Bu durum CNN televizyonunda canlı gösteriliyordu. Savaş

tan sonra bir çok ülke ABD‘nin füzelerini sipariş etmişti. Silah tekelleri bugün her zamankinden daha vahşi ve sinsi olduğu bilinmelidir. Silah tekelleri, kitle imha silahları ve soykırım silahları üretmekte , nükleer silahların peşinden koşmaktadırlar. Bir yandan İsrail‘i bir yandan İran‘ı kışkırtırlarken öte yandan da Türkiye‘nin sırtını sıvazlayıp pış pışlarken ellerini "oğuşturuyolar".  Bu ve daha bir çok nedenden Bilim ve Teknolojiyle sürekli ilgilenmek gereklidir. Bilim ve Teknoloji deki gelişmeler, sadece bunlarla sınırlı değildir. Toplum yapısında da bazı gelişmelere neden olmuştur. Proletaryanın niteliğinde, devrim kabiliyetinden değişime olmamakla birlikte, proletaryayı daha modern hale getirmiştir. Bu iradesi dışında olmuştur. O istemese de meslekler ve çözümler çeşitlenmiştir. Benim dönemimde TMMOB ye bağlı oda sayısı takriben 15 ti. Ama bugün sayı 24 tür. Bu ve benzeri nedenlerle bilim ve teknolojideki gelişmeleri iyi bilmek ve uygulamak zorundayız.13.02.2013                                                                                                                                                                 

 

Okunma Sayısı: 5167
Yayın Tarihi: 20.02.2013