TMMOB Maden Mühendisleri Odası

İŞ CİNAYETLERİNİN SORUMLULARI HESAP VERMELİDİR.

İŞ CİNAYETLERİNİN SORUMLULARI HESAP VERMELİDİR.

Ruhsat hukuku Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘nın ilgili teşekkülü Elektrik Üretim Anonim Şirketi‘ne (EÜAŞ) ait olan ve özel sektöre 25 yıllığına işletilmek üzere verilen Kahramanmaraş ili Afşin ilçesindeki Çöllolar kömür sahasında, 6 Şubat 2011 ve 10 Şubat 2011 tarihlerinde iki kez şev kayması meydana gelmiştir. İlk olayda bir işçi yaşamını yitirmiştir. İkinci olayda ise biri maden mühendisi, diğeri jeoloji mühendisi olmak üzere toplam 10 kişi kayan malzemenin altında kalmıştır. Bir işçinin cenazesi çıkarılmış, 9 kişiye ise henüz ulaşılamamıştır. Kişilere ulaşmanın çok uzun süre alabileceğini tahmin ediyor, yaşamını kaybeden tüm maden emekçilerinin yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyoruz.

Odamız yetkilileri anında olay yerine giderek incelemelerde bulunmuş,  meydana gelen  şev kayması sonucu akan malzemenin yaklaşık 1.5 kilometre kare alana yayıldığı, yüksekliğinin  ise takriben 35-40 metre arasında olduğu,  şev kaymasının dairesel bir kayma şeklinde olduğu ve yaklaşık 50 milyon metreküp malzemenin  açık ocak sahasını kapladığı görülmüştür.  Kaza sonrası organizasyon ve koordinasyonda ciddi zaaflar olduğu gözlemlenmiş, bu durum yetkililere iletilmiştir.

Olayın gerçek nedeni; proje çalışmasının, uygulama aşamalarının ve işletme süreçlerinin detaylı incelenmesi sonucu belirlenebilecektir. Ancak, insan eliyle yapılan bir çalışma sonucu oluşan bir maden kazası olduğu tartışılmaz bir gerçektir.  Bu boyuttaki bir maden kazasının her yönüyle irdelenmesi ve araştırılması her açıdan çok daha fazla önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra ülkemizde halen devam etmekte olan açık işletme projelerindeki olası tüm riskler iş kazalarının önlenmesi açısından yeniden değerlendirilmelidir.

Odamız yapılacak bu çalışmaları yakından takip edecektir. Bu anlamda bazı değerlendirmelerimizi kamuoyuyla bir kez daha  paylaşmayı önemli buluyoruz.

Odamızın da içinde olduğu meslek odaları tarafından  02 Kasım 2007 tarihinde Elbistan‘da gerçekleştirilen çalıştay sonrası yapılan açıklamada;

"Linyit rezervlerimizin  % 46‘sını oluşturan Elbistan Linyit Havzasında ekonomik olarak üretilebilecek yaklaşık olarak toplam 4,3 milyar tona yakın linyit bulunmakta olup, bu  miktar,  toplam 9450 MW gücünde termik santrallere karşılık gelmektedir. Odalarımız, madenlerimizin kaynak kaybına neden olmadan rasyonel olarak değerlendirilmesi için havza madenciliğini savunmaktadır. Bu sayede, mevcut kaynağın tamamı değerlendirilecek ve tüketildiğinde yerine tekrar konulamayan madenlerimizden maksimum fayda sağlanacaktır. Bu nedenle, maden rezervlerimizin sınırlarının ve özelliklerinin tam olarak tespiti önem kazanmaktadır. Kaynak kaybı olmaması için de, havza genelinde planlama ve işletmecilik zorunludur. Elbistan havzasında çok geniş bir alana yayılan linyit rezervlerinin doğal sınırlar yerine yapay olarak yaratılmış sektörlere bölünmesi ve planlanması bu açıdan yanlış bir yaklaşımdır. Saha sınırlarının tam olarak belirlenmeden üretim projesi yapılması da çeşitli sorunlar yaratmaktadır. Bu çerçevede sahada kurulan ikinci termik santralın (B Termik Santralı) yer seçimi hatalı yapılmıştır. Söz konusu santral kömür rezervinin üzerine kurulmuş önemli miktarda kömür rezervinin üretilebilme imkanı engellenmiştir. Havza bazında planlamalar bir an önce yapılmalı, sektör bazında yapılacak çalışmalar bu doğrultuda değerlendirilmelidir.Tüm bu değerlendirmeler ışığında Elbistan havzasında bu güne kadar yapılan planlama hatalarından vazgeçilmelidir. Rezerv belirleme çalışmaları hızlıca sonuçlandırılmalı, havza sınırları net olarak belirlenmeli ve işletme projeleri bu doğrultuda yapılmalıdır. Kömür ocaklarını ve santralın çalışmalarını koordine edecek idari yapı, havzanın büyüklüğüne uygun hale getirilmeli, gerekli olan mühendis ve diğer teknik eleman ihtiyacı karşılanmalıdır. Havza kömürlerinin değerlendirilmesine yönelik araştırma geliştirme çalışmaları yörede bir AR-GE merkezi kurulmak suretiyle hızlandırılmalıdır. Havzanın planlaması bir an önce yapılmalı, kömür rezervleri bu doğrultuda değerlendirilmelidir."

şeklinde havzada yapılması gerekenler vurgulanmıştır.

Yetkililer, bu ciddi uyarılara kulak tıkamış ve yanlışlara devam edilmiştir. Ülkemizin en büyük kömür havzası yapay sektörlere bölünerek  parçalanmış, bunun sonucunda hem kaynak kaybına neden olunmuş hem de denetim görevini yeterince yerine getirilmemiştir.

Bir kamu kuruluşu olan Elektrik Üretim Anonim Şirketi‘nin  (EÜAŞ) ana statüsünün amaç başlığı  "Bu Ana Statünün amacı; kamu yararını gözeterek, karlılık ve verimlilik ilkeleri çerçevesinde; güvenli, sürekli, kaliteli, verimli, düşük maliyetli, çevreyi gözetir elektrik enerjisi üretimi ve satışı faaliyetinde bulunan Elektrik Üretim Anonim Şirketinin çalışma usul ve esaslarının belirlenmesidir." şeklinde düzenlenmiştir. Yani  kurumun asıl amacı elektrik üretmektir. Ancak kurum, kömür sahalarının ruhsat hukukunu alarak işletmek ve işlettirmek gibi bir görevi de üstlenmiştir. Bu değişikliğin asıl amacı kömür  sahalarının  daha  kolay özelleştirilmesidir.

EÜAŞ‘ın, çok riskli bir alan olan  kömür madenciliği üretimi konusunda geçmişten gelen hiçbir deneyimi, birikimi ve yeterli kadroları bulunmamaktadır. Hal böyleyken toplam kömür rezervlerimizin   yarıya yakınının ruhsatı bu kuruma devredilmiştir. Bu durum yeniden değerlendirilmeli ve yanlıştan  dönülmelidir.

Madencilik sektörü, doğası gereği özellik arz eden ve bu nedenle bilgi, deneyim, uzmanlık ve sürekli denetim gerektiren dünyanın en zor ve riskli iş koludur. Maden kazaları incelendiğinde olayın; teknik, sosyal, ekonomik, eğitim, planlama ve denetim sorunları gibi pek çok nedeni olduğu görülmektedir. Ülkemiz, iş kazalarında dünyada ön sıralarda  yer almaktadır. Maden kazaları son yıllarda belirgin olarak artmaktadır. Odamız kayıtlarına göre, 2008 yılında 43 maden çalışanı iş kazası sonucu yaşamını yitirmişken, 2009 yılında bu sayı 92‘ye çıkmıştır. 2010 yılında  105 kişi hayatını kaybetmiştir. 2011 yılında ise bugüne kadar 20 maden emekçisi yaşamını yitirmiştir.  Ancak bu sayıların daha yüksek olduğu tahmin edilmekte ve hayatını kaybedenler içerisinde maden mühendisi meslektaşlarımız da bulunmaktadır.

Özellikle 80‘li yılların başından itibaren uygulamaya konulan özelleştirme, taşeronlaşma, rodövans vb gibi yanlış uygulamalar; kamu madenciliğini küçültmüş, kamu kurum ve kuruluşlarında uzun yıllar sonucu elde edilmiş olan madencilik bilgi ve deneyim birikimini dağıtmıştır. Yoğun birikim ve deneyime sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine üretimin, teknik ve alt yapı olarak yetersiz, deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı kişi ve şirketlere bırakılması, buna ek olarak kamusal denetimin de yeterli ve etkin bir biçimde yapılamaması iş kazalarının artmasına neden olmaktadır.  Halkın alın teri ile kurulan ve ülkemizin kalkınmasında önemli işlevler gören kamu kuruluşlarımızda özellikle son dönemde yönetici kademelerine yapılan atamalarda; bilgi, beceri ve liyakat aranmasından vazgeçilmiştir. Artık, atamalarda geçerli olan ölçüt, sadece "cemaatten olmak, kendileri gibi düşünmek ya da kendilerinden olmak" tır. Bu şekilde, yetersiz kişilerin uzmanlık gerektiren makamlara getirilmesinin önü açılmış, kurumlardaki yozlaşma hızlandırılmıştır. Her dönemde belirli ölçülerde yaşanan kadrolaşma, son dönemde "kuşatma" şekline dönüşmüştür. Bu durum tüm işyerlerinde iş barışını bozmuş ve  iş güvenliğini  de tehdit eder hale gelmiştir. Yaşadığımız son olay bunu bize bir kez daha göstermiştir.

Bu değerlendirmeler ışığında görüş ve önerilerimizi bir kez daha tekrarlamak istiyoruz :                      

- Özelleştirmeler durdurulmalı, taşeronlaşma uygulamaları iptal edilmelidir.

- Kar öncelikli ve ucuz işgücüne dayalı çalışma anlayışı terk edilmelidir.

-Kazaların önlenebilmesi için bilimsel ve teknik yatırımların yanı sıra, örgütlenmenin ve sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması, çalışma yaşamı ile birlikte çalışanların sosyal ve ekonomik yaşamlarının da iyileştirilmesi zorunludur.

-İş güvenliği denetiminden birinci derecede sorumlu olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, yaşanan iş kazalarının önlenebilmesi için görevlerini tam olarak yerine getirmelidir. Yasal mevzuatlarda yapılacak düzenlemelerle denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekirken, çıkarılan yönetmeliklerde denetimin özelleştirildiği ve ticarileştirildiği, meslek odalarının görüşlerinin dikkate alınmadığı görülmektedir.

-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘nın, gerekli denetimleri yapabilmeleri için, kadrolarının maden mühendisleri ile güçlendirmesi gereklidir.

-Sektörde ulusal düzeyde acil durum planı ve risk haritaları çıkarılmalı ve saha denetimleri bu doğrultuda yapılmalıdır.

-Ölümlere, yaralanmalara ve maddi kayıplara neden olan kazaların ve meslek hastalıklarının önlenebilmesi amacıyla gerekli olan düzenleme, araştırma ve geliştirme programlarının doğru şekilde yapılandırılabilmesi için; ilgili bakanlıkların, madencilik kurum ve kuruluşlarının, üniversitelerin, sendikaların ve madencilik sektörünün, bilgi ve birikimini bünyesinde taşıyan Maden Mühendisleri Odası ile birliktelik ve işbirliği yapmaları  zorunludur.

-İş sağlığı ve güvenliği yasası, TMMOB‘nin görüşleri de dikkate alınarak acilen çıkarılmalıdır.

-İş kazalarının önlenmesi çalışmaları başta olmak üzere, Ulusal madencilik politikalarının oluşturulması için, Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanlığı‘nın koordinatörlüğünde tüm sektör bileşenlerinin, meslek odalarının ve üniversitelerin katılacağı Madencilik Şurası acilen toplanmalıdır.

-Madencilik Bakanlığı kurulmalı ve sektöre hak ettiği önem verilmelidir.

İş kazaları sonrası yetkililerin bilim ve teknolojiyi hiçe sayan açıklamalarının yorumunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Bilimsel veriler, iş kazalarının % 98‘inin önlenebilir olduğunu göstermektedir. Kazaların kader olmadığı, mühendislik bilim ve teknolojisinin uygulanmasıyla engellenebileceği bilinen bir gerçektir.

Kazada yaşamını yitiren tüm maden emekçilerini bir kez daha saygıyla anıyor, yakınlarına ve camiamıza başsağlığı diliyoruz.

 

TMMOB

MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI

YÖNETİM KURULU

16 Şubat 2011, Ankara

Okunma Sayısı: 3237
Yayın Tarihi: 16.02.2011