Maden İşletmelerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu Sona Erdi.
Odamızca, 24-25 Kasım 2011 tarihlerinde Zonguldak`ta düzenlenen Maden İşletmelerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu‘nun üçüncüsü sona ermiştir. 350 delegenin katıldığı ve 27 bildirinin sunulduğu sempozyumda "İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Önündeki Yasal Engeller" konulu bir panel düzenlenmiştir. Sempozyum süresince işçi sağlığı ve iş güvenliği ekipmanları sergisi katılımcıların ziyaretine açık tutulmuştur.
MADEN İŞLETMELERİNDE İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ
TMMOB Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şubesi tarafından 24-25 Kasım 2011 tarihleri arasında 3. sü düzenlenen Maden İşletmelerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu TTK İş Güvenliği ve Eğitim Daire Başkanlığı Konferans Salonunda gerçekleştirilmiştir.
339 delegenin katıldığı sempozyumda 27 bildiri sunulmuştur. Sempozyum süresince açık tutulan "Maden İşletmelerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Donanımı Sergisi" çok sayıda ziyaretçi tarafından ilgiyle izlenmiştir. Sempozyumda "İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğinin Önündeki Yasal Engeller" konulu bir de panel düzenlenmiştir.
Özellikle sanayileşmenin ve kütle üretim süreçlerinin ön plana çıktığı geride bıraktığımız 20. yüzyıl; makineleşme ve üretim sürecine giren yüzlerce kimyasal maddenin yol açtığı meslek hastalıkları ve iş kazalarının yoğunlaştığı bir yüzyıl olarak hatırlanacaktır.
Üretim sürecine giren her yeni madde, her yeni makine, araç ve gereç insan sağlığı, işyeri güvenliği, çevre sağlığı ve çevre güvenliği için tehdit oluşturmaktadır. Bir bakıma yükselen refahın faturası, insanlığa iş kazaları, meslek hastalıkları ve çevre kirlenmesi olarak kesilmektedir. Sağlıklı çalışma ortamı ve çevresi; iş barışının ve sağlıklı kalkınmanın da ön şartıdır. Çünkü iş kazaları ve meslek hastalıkları; sonuçları itibariyle insan hayatını ve sağlığını tehdit etmesinin yanı sıra işletmeleri de ağır faturalara mahkûm etmektedir.
Yaşama hakkı en temel insan hakkıdır. ILO kaynaklarına göre her yıl 1,2 milyon kadın ve erkek, iş kazaları ve meslek hastalıkları dolayısıyla hayatını kaybetmektedir. Yine aynı kaynaklara göre; her yıl 250 milyon insan iş kazaları, 160 milyon insan ise meslek hastalıkları sonucu ortaya çıkan zararlara maruz kalmaktadır.
İş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu gerek maddi ve gerekse manevi kayıplar gelişmekte olan ülkelerin kalkınma çabaları önünde önemli bir engel teşkil etmektedir. Ödenmesi gereken fatura ise bu ülkelerin Gayrı Safi Milli Hâsılalarının (GSMH) önemli bir bölümünü teşkil etmektedir. Bazı kaynaklarca, endüstrileşmiş ülkelerde iş kazaları ve meslek hastalıklarının toplam maliyetinin, bu ülkelerin Gayrı Safi Milli Hâsılalarının % 1 - % 3‘ü oranında değiştiği belirtilmektedir.
Ülkemizde ise en iyimser yaklaşımla, iş kazaları ve meslek hastalıklarının toplam maliyetinin yılda yaklaşık 3 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir. Rakamlardan da anlaşılacağı üzere, iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu maddi ve manevi kayıplar, ülke ekonomisi açısından fevkalade önemli boyutlara ulaşmaktadır. Bu nedenle ülkemizde de işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında ciddi tedbirlerin alınması zorunludur. Daha sağlıklı ve daha güvenli işyeri ortamı, daha verimli bir çalışmanın da ön koşuludur. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde işçi sağlığı ve iş güvenliği, toplumsal kalkınmanın belirleyici unsurları arasında yer almaktadır.
Devletin, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında araştırma yaptırmaktan, üretim süreçleri konusunda tarafları bilgilendirmeye, ulusal mevzuatı günün gereksinimlerini karşılayacak bir biçimde güncellemekten, insan sağlığını her şeyin üstünde tutarak işyerlerini etkili bir biçimde denetlemesine kadar pek çok sorumluluğu vardır. İşverenlerin büyük bir bölümü, çalışanların korunmasını, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmasını maliyet unsuru olarak görmektedir. Yasanın, yönetmeliğin zorunlu kıldığı önlemleri almak, sağlık kurullarını oluşturmak konusunda işverenlerin sorumluluklarını kendiliğinden yerine getirmeleri beklenmemelidir. Son yıllarda, taşeronlaşma veya bir başka söylemle alt işveren uygulamaları yaygınlaşıp hızla artarak işyerleri küçük birimlere bölünmekte ve çalışan işçiler sendikasızlaştırılmaktadır. Bunların sonucu olarak, denetim zorlaşmakta ve alınması gereken önlemler takip edilememektedir.
Madencilik sektörü; zor, yıpratıcı, yüksek oranda risk taşıyan ve bilgi, deneyim, uzmanlık ve sürekli denetim gerektiren, dünyanın en ağır iş koludur. Buna rağmen, madencilik kuruluşlarımızdaki mevcut deneyim birikiminin yok edilmesi, maden işletmeciliğinin yetersiz, donanımsız ve deneyimsiz kişi veya kuruluşlara bırakılması; kısa sürede yüksek kâr sağlamak amacıyla yapılan üretim projeleri, hızlı ve yüksek kazanç için yapılan üretim zorlamaları, bir yandan yetersiz, liyakatsiz kişilerin siyasal amaçlarla kilit mevkilere atanması ve diğer yandan da kamusal denetimin iyice gevşetilmesi kazaların kaçınılmaz hale gelmesine neden olmaktadır.
Maden kazaları son yıllarda belirgin olarak artmaktadır. Son 5 yılda toplam 400 maden emekçisi yaşamını yitirmiştir. Söz konusu kazalarda maden mühendisi meslektaşlarımız da hayatını kaybetmiştir. Bu vesileyle maden kazalarında yaşamlarını yitiren meslektaşlarımızı ve tüm maden emekçilerini bir kez daha saygıyla anıyor, yakınlarına sabır diliyoruz. Kamuda farklı statülerde (işçi-memur-sözleşmeli) mühendis istihdam edilmesi iş barışını ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ile ilgili alınması gereken önlemleri olumsuz yönde etkilemektedir.
Madenlerin özelliklerine uygun olan işletme yöntemlerinin seçilmediği ve yeraltı madenciliğinde güvenli bir çalışma ortamının yaratılmasında olmazsa olmaz unsurlar olan havalandırma, tahkimat ve nakliyat projelerinden birinin veya birkaçının eksik ya da hatalı yapıldığı gözlenmektedir. Bunlara, çalışanların çalışma yaşamındaki ekonomik ve sosyal sorunları, eğitimsizlik, çalışanların ve/veya işi yapan firmaların deneyimsizliği de eklendiğinde, kazalar bir anlamda kaçınılmaz!! hale gelmektedir.
Ülkemizde; yüksek risk taşıyan, kuralsız ve denetimsiz çalışan, mühendislik bilim ve tekniğinden uzak, teknik elemanın gözetim ve denetimi olmaksızın, tamamen ilkel koşullarda çalışan pek çok maden işletmesi bulunmaktadır. Bu işletmelerde her an kaza olma olasılığı mevcuttur. Kazaların kader olmadığı, mühendislik bilim ve teknolojisinin uygulanması ve gerekli önlemlerin alınması sonucunda engellenebileceği bilinen bir gerçektir.
Bu değerlendirmeler ışığında, T.C Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından,
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun Tasarısı Taslağı‘na aşağıdaki maddelerin eklenmesi
-Maden işletmelerinde en az 8 yıl teknik nezaretçi ve/veya daimi nezaretçi olarak görevlendirilmiş ve bu hizmetini belgelendirmiş maden mühendisleri, düzenlenecek A sınıfı İş Güvenliği Uzmanlığı eğitimine katılarak yapılacak A sınıfı İş Güvenliği Uzmanlığı sınavında başarılı olmaları halinde A sınıfı İş Güvenliği Uzmanlığı belgesi,
-Maden işletmelerinde en az 3 yıl teknik nezaretçi ve/veya daimi nezaretçi olarak görevlendirilmiş ve bu hizmetini belgelendirmiş maden mühendisleri, düzenlenecek B sınıfı İş Güvenliği Uzmanlığı eğitimine katılarak yapılacak B sınıfı İş Güvenliği Uzmanlığı sınavında başarılı olmaları halinde B sınıfı İş Güvenliği Uzmanlığı belgesi,
-"Maden işletmelerinde iş güvenliği uzmanlığı hizmeti yalnızca A sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip maden mühendislerince yerine getirilebilir."
Ayrıca, Kanun taslağının 4. Maddesinin 1. Fıkrasının ö bendinin;
-"Eğitim Kurumu: İşyeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlığı eğitimlerini vermek üzere Bakanlıkça yetkilendirilen kamu kurum ve kuruluşlarını, üniversiteleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve Türk Ticaret Kanununa göre faaliyet gösteren şirketleri" şeklinde değiştirilmesi talep edilmiştir.
Sonuç olarak,
1)Ülkemizin maden potansiyeli ile ağır ve tehlikeli işler statüsünde yer alan madencilik faaliyetleri ve sonrasında karşılaşılan problemler nedeniyle oluşan yüksek iş riski "Madencilik Bakanlığı"nın kurulmasını ve "İş Güvenliği Yasası"nın; meslek odalarının, sendikaların ve ilgili kuruluşların önerileri dikkate alınarak çıkarılmasını gerektirmektedir.
2)Kanun ile işyeri ve işçi kıstası gözetilmeksizin bütün işyerleri ve çalışanların işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinden faydalanması zorunlu hale getirilmelidir. İş Güvenliği uzmanlarının iş güvencesi, özlük hakları ve ücretleri yasal güvence altına alınmalıdır.
3)Ucuz işgücüne dayalı ve örgütlenmeyi engelleyen çalışma anlayışı terk edilmelidir.
4)Sektörün özelliği göz önüne alınarak kapsamlı bir risk haritasının ilgili Bakanlıklarca hazırlanması ve denetimlerin buna göre yapılması gerekmektedir.
5)Teknik nezaretçi ve iş güvenliğinden sorumlu olan mühendis ücretini, denetlemek durumunda olduğu işyeri sahibinden almakta olup, bu durum mühendisin işletme ile ilgili kararlarında özgür davranmasını engellemektedir. Bu açıdan, teknik nezaretçinin ve iş güvenliğinden sorumlu mühendisin özgürce karar verebilmesi ve görevini layıkıyla yerine getirebilmesi amacıyla, ücretini oluşturulacak bir fondan alması için gerekli yasal düzenlemeler kamu sektörü de göz önüne alınarak acilen yapılmalıdır.
6)İşçi sayısına bakılmaksızın tüm maden işletmelerinde yeterli sayıda maden mühendisi bulundurulma zorunluluğu getirilmelidir.
7)Kazaların önlenebilmesi için bilimsel ve teknik yatırımların yanı sıra, örgütlenmenin ve sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması, çalışma yaşamı ile birlikte çalışanların sosyal ve ekonomik yaşamlarının da iyileştirilmesi zorunludur.
8)İşçi sağlığı ve iş güvenliği yatırımları teşvik edilerek desteklenmelidir.
9)İş güvenliği denetiminden birinci derecede sorumlu olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, yaşanan iş kazalarının önlenebilmesi için görevlerini tam olarak yerine getirmelidir. Yasal mevzuatlarda yapılacak düzenlemelerle denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekirken, çıkarılan yönetmelikte denetimin özelleştirildiği ve ticarileştirildiği, iş güvenliği mühendislerinin görev, yetki ve sorumluluklarının net olarak tanımlanmadığı, meslek odalarının görüşlerinin dikkate alınmadığı görülmektedir. Bu yanlıştan dönülmelidir.
10)Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılan İş Kanunu ve ilgili yönetmelikleri, madencilik sektöründe etkin denetlemenin yapılabilmesi bakımından yetersiz olup ciddi sakıncalar içermektedir. Söz konusu mevzuat, yeniden gözden geçirilerek madencilik sektörünün özellik arz eden sorunları da göz önüne alınarak yeniden düzenlenmeli, denetim elemanı olarak yararlanılacak maden mühendisi kadroları artırılmalıdır.
11)Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘nın madencilikten sorumlu birimi olan Maden İşleri Genel Müdürlüğü‘ne, yasa ile "madencilik faaliyetlerinin işçi sağlığı ve iş güvenliği ilkelerine uygun yürütülmesini takip etme" görevi de verilmiştir. Bu kuruluş, madencilik sektörünün ihtiyaçlarına yönelik olarak yeniden yapılandırılarak, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili taşra denetim birimleri oluşturulmalı, personel kadrosu nicelik ve nitelik bakımından geliştirilmelidir.
12)Her işletmede risk değerlendirmesi yapılmalı, değerlendirme sonucunda çalışması uygun olmayan işletmeler kapatılmalıdır.
13)Teknik denetimin en iyi şekilde sağlanması ve tüm emekçiler için güvenli çalışma koşullarının oluşturulabilmesi amacıyla kamuda farklı statülerde (işçi-memur-sözleşmeli) mühendis istihdam edilmesine son verilmelidir.
14)İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ile ilgili yatırımlar işletme projesinde yer almalıdır.
15)Yukarıdaki öneriler ışığında İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğine olumsuz etkileri nedeniyle rodövans ve alt işveren uygulamaları yeniden gözden geçirilmelidir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
TMMOB
MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI
YÖNETİM KURULU
25 Kasım 2011, Zonguldak