Madenlerimiz ve Ülkemiz İçin Önemi ...
Bugün, ulus ötesi sermayenin uygulamaya çalıştığı küresel programın gölgesinde tek kutuplu bir dünyada yaşamaktayız. Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası örgütler aracılığıyla egemen kılınmaya çalışılan değerler; yoksulluğa, eşitsizliklere, savaşlara, soykırımlara ve çevresel felaketlere yol açmaktadır. Bu süreçte zengin ülkeler daha zenginleşmekte, yoksul ülkeler daha da yoksullaşmaktadır. Eşitsizlik ve yoksulluk, ülkelerin ekonomik ve siyasal bağımlılıklarına yol açmaktadır.
Dünyada askeri masraflar için yılda 1 trilyon dolardan fazla para harcanmaktadır. Bunun 300 milyar dolarıyla azgelişmiş ülkelerin temel sağlık, eğitim, konut sorunları çözülebilmektedir. Avrupa‘da sigara için 30 milyar, dondurma için 11 milyar dolar harcanmaktadır. Dünyada yaşayan insanların yarısı günde 2 dolardan az parayla geçinmektedir. Her gün 30 bine yakın insan açlıktan ölmektedir.
Kendi kaynaklarını yok sayan, kaynaklarını kullanmayan bir ülkenin kalkınması mümkün değildir. Madenler, kalkınmanın temel unsurlarından en önemlisidir. Ülkelerin kalkınmaları ve yaşam seviyelerinin belirleyicisi olarak kabul edilen sanayi, enerji ve tarım sektörlerinin temellerini de madencilik oluşturmaktadır.
1990‘lı yıllarda yapılan bir inceleme sonucuna göre Türkiye, dünyada madencilikte, 132 ülke arasında toplam üretim değeri itibarıyla 28. üretilen madenlerin sayısı itibarıyla 10. sırada yer almıştır. Dünya metal maden rezervlerinin % 0.4‘ü, endüstriyel hammadde rezervlerinin % 2.5‘i, jeotermal potansiyelinin ise % 0.8‘i ülkemizde olup, ülkemizin dünya maden rezervleri içindeki payı yaklaşık % 0.5‘dir. Ancak, doğal kaynaklarımızın adeta yok kabul edildiği, yeterli bir arama faaliyetinde bulunulmadığı günümüzde bu sıralamadaki yerimizin de değiştiği bir gerçektir.
Dünyada 152 ülkenin her birine düşen ortalama maden sayısı 9,3‘tür. 51 maden türü dikkate alınarak yapılan sıralamaya göre, ABD‘de 43 adet maden türü üretilmektedir ve dünyada ilk sıradadır. Ülkemize kıyasla yüzölçümleri daha büyük olan ülkelerde, örneğin Avustralya‘da 35, Brezilya‘da 35, Çin‘de 31 adet maden üretilirken; söz konusu büyüklük ülkemiz için 29 maden türü olup, yerimiz ise 10.sıradadır. Kısaca ülkemizin "maden türü" zenginliği yönünden iyi durumda olduğunu ifade edebiliriz. Rezervler değerlendirildiğinde ise; başta bor olmak üzere, trona, mermer, endüstriyel hammaddeler, krom, linyit ve değerli metal madenleri açısından şanslı olduğumuz söylenebilir. Arama çalışmalarıyla bu rakamların yükselebileceği de söylenebilir.
Son yıllarda uygulanan yanlış ekonomik politikalardan en fazla zarar gören sektörlerin başında madencilik sektörü gelmektedir. Sanayi sektörleri yerine hizmetler sektörünün genişlemesi, sanayi sektörlerine hammadde sağlayan madencilik sektörünü de zor durumda bırakmıştır. Madencilik sektörünün ülke kalkınmasındaki kritik önemi, sadece fazla miktarlarda üretilip yurt dışına satılarak döviz elde edilmesinde değil, yerli sanayiye düşük maliyette ve kaliteli girdi sağlamasındadır. Bu anlamda, madencilik ve sanayi sektörleri karşılıklı olarak birbirlerini besleyen sektörlerdir. Entegrasyonları sağlandığı ölçüde büyürler. Dolayısıyla, ülke sanayisinin gelişememesi madencilik sektörünü de olumsuz etkilemekte, bu sektöre yapılabilecek yatırımlar, hızla hizmetler sektörüne kaçmakta ve madencilik sektörünün ülke ekonomisine katkısı giderek düşmektedir. Sektörün işlevi, ülkeye döviz girdisi sağlamak üzere yurt dışına hammadde ihracı yapma düzeyine indirgenmiştir. 2007 yılında tüm maden ihracatımız 2,9 milyar dolar olmuştur. Sadece ithal kömüre 2 milyar dolar döviz ödenmesi bu yanlışlığı açıkça ortaya koymaktadır.
Bugüne kadar madencilik sektöründe, özelleştirilme çalışmalardan sektörün gelişmesine yönelik olumlu bir sonuç alınamamıştır. Ancak, özelleştirme söylemleriyle zaman yitirilmiş, bu arada sektörün dinamizmi açısından son derece önemli işlevler gören kamu kuruluşları da yatırım yapılmamak suretiyle küçültülmüş ve kapatılmıştır. Yıllardan beri bu ülkeye katma değer sağlayan, ülke kalkınmasında motor görevi gören bu kuruluşlar topluma bir yük gibi yansıtılmışlardır. AKP hükümeti, seçildiği ilk günden beri "devlet elinde ne var ne yoksa" satmaya devam etmektedir. Kendi kömür kaynaklarımızı değerlendiremezken ithal kömüre dayalı santrallere izin verilmesi doğru değildir. Odamız, ithal kömür santraline verilen lisansın iptali için dava açmış olup yasal süreç devam etmektedir. Erdemir ve Kardemir‘in ihtiyacı olan demir ve kömür madenlerinin büyük bir kısmının yurtdışından alınması uygulanan yanlış politikaların sonuçlarıdır. Bugün fırlayan demir ve kömür fiyatları tercihlerin bir kez daha gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır.
Enerjide, santral yatırımlarının doğalgaza döndüğü gözlemlenmektedir. 6 ayda EPDK‘dan alınan lisansların toplamı 8.500 megavatı aşmıştır. Bunun toplam yatırım tutarı ise 8,6 milyar YTL. tutarındadır. Son 5 yılda, doğalgaza bağımlı olarak elektrik üretimini eleştiren Enerji Bakanlığı her ne kadar "üretimde yerli kaynaklara ağırlık vereceğiz" dese de uygulamada (fiili yatırımda) tam tersi bir durumun yaşandığı görülmektedir. Yerli yakıt kullanımı konusunda kâr kaygısı taşıyan yatırımcı, yerli kaynakları göz ardı edecek çözümlere yönelmektedir. Yapılacak olan yeni yatırımlara bakıldığında, şirketlerin ithal kömür ve doğalgaz kaynaklı çözümlere öncelik verdikleri dikkat çekmektedir. Bütün bu tercihler, enerjide dışa bağımlılığı artıracak yanlış uygulamalardır. Petrolün varilinin 130 dolara ulaştığı ve daha da artacağı bir ortamda yerli kömür kaynaklarımızı kullanan termik santral yatırımlarına çevre faktörü de göz önünde tutularak bir an önce başlanılmalıdır.
Türkiye‘de yabancı sermaye sorunu, ekonomik ve toplumsal yapımızın tarihsel gelişim süreci içinde bütün ayrıntıları ile incelenerek yeterince tartışılmış değildir. Oysa, ülkemize gerek doğrudan doğruya, gerek dış borçlar aracılığıyla gelen yabancı sermaye, ekonomik ve toplumsal yapımızın şu ya da bu biçimde oluşumunda rol oynayan en önemli etkenlerden biridir. Bu açıdan yabancı sermaye sorunu günümüzde de önemini hiç kaybetmemiştir.
Merkez Bankası verilerinden yapılan belirlemeye göre, Ocak-Mayıs 2008 döneminde çeşitli sektörlere yönelik olarak gerçekleşen fiili yabancı sermaye girişleri geçen yılın eş dönemine göre yüzde 47,9 azalarak 5 milyar 8 milyon dolara gerilemiş, bu dönemde 8 milyon dolarlık da yabancı sermaye çıkışı yaşanırken, net doğrudan yabancı sermaye yatırımı 5 milyar dolar olmuştur.
Küresel ekonomideki olumsuz konjonktür ve Türkiye‘de tırmanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın yanı sıra, özelleştirme portföyünün boşalması ve şirket evlilikleri potansiyelinin sonuna gelinmesinin de etkisiyle yabancı sermaye girişleri yılın ilk beş ayında geçen yılın aynı dönemindekinin neredeyse yarısı düzeyinde kalmıştır. Petrol fiyatlarındaki hızlı artışların da etkisiyle hızla büyüyen cari işlemler açığının finansmanında önemli işlev gören yabancı sermaye girişlerindeki azalmanın yılın tümünde daha yüksek boyutlara erişmesinin, bu yıl makro hedeflerde önemli sapmalara yol açabileceği belirtilmiştir. Bu durum, "satacak bir şey kalmadı, yabancı sermaye kesildi" yorumlarını güçlendirmektedir.
Yabancı sermaye yatırımlarının başlangıç noktasını ucuz ve bol doğal kaynakları işletmek oluşturmaktadır. Dünya çapında son yıllarda yaşanan tekelleşme madencilik sektöründe de yaşanmaktadır. 5 önemli tekel, dünya metal madenciliği piyasasının yaklaşık % 85 ine hakim durumdadır. Bu firmalar maden fiyatlarını belirlemekte ve uygulamaktadır.
2.11.2007 tarihinde verilen bir soru önergesi, Enerji Bakanlığı tarafından yanıtlanmıştır. Verilen yanıtlardan ülkemizde bulunan 100 yabancı sermayeli madencilik kuruluşları ve hisse miktarları belirtilmiştir. Aralarında yerli sermayenin de bulunduğu madencilik alanında faaliyet gösteren toplam 143 şirkette, özellikle aralarında Saint Vincent, Cayman Adaları, Virgin Adaları gibi dünya üzerinde vergi cenneti olarak da adlandırılan ülkeler de bulunmaktadır.
Son yıllarda dünya piyasalarında maden ve metal fiyatlarının yükselmesi madencilik sektöründe karlılığı ve bunun sonucunda da yatırımların artmasına neden olduğu bilinmektedir. Yaşanan ekonomik gelişmelerle özellikle Asya ülkelerindeki üretim ve tüketimin artmaya devam etmesi dünyada ekonomik durgunluk endişelerine rağmen maden ve metal ürünlerinin fiyatlarını arttırmıştır. Son dönemde ABD` de başlayan Mortgage Krizi ile tüketimlerinin ve dolayısıyla fiyatlarının aşağı gideceği beklentisiyle inişe geçen metal fiyatları özellikle petrolün 100 dolar sınırını geçmesiyle ortalama % 15 yükselmiştir. 2008 yılının hemen başında petrolün % 11 arttığı şubat ayında Londra Metal Borsası Endeksi bir ayda % 15 artarken, en fazla fiyatı artan metal, % 24 ile kurşun olmuştur. Kurşunu sanayinin hammaddesi bakır % 19, alüminyum % 17`lik artışla takip etmiştir.
Dünyadaki fiyat artışlarına paralel olarak Türkiye‘nin metal ve enerji faturası giderek artmıştır. Çünkü Türkiye dünya enerji ve metal ithalatında önemli bir oyuncu olara yer almaktadır. Ülkemiz, başta petrol ve doğalgaz olmak üzere; altın, kömür, demir, alüminyum, bakır, kurşun, çinko, fosfat gibi önemli hammaddelerin alımları için 50 milyar dolardan fazla para ödemektedir. Türkiye her şeyi dışarıdan almayı sürdüremez. Üstelik bu madenleri kendi ülkemizde ve kendi kaynaklarımızla üretebilmek mümkünken, madenlere yönelik dış alım yapılması tekrar gözden geçirilmesi gereken bir politikadır. Kabaran faturalar karşısında madencilik faaliyetlerimizi geliştirmek ve ulusal bir madencilik politikasının oluşturulması gerekmektedir.
Doğal kaynaklarımız, yenilenebilir kaynaklar değil, tükenmekte olan kaynaklardır. Son yıllarda artan metal fiyatları, bugüne kadar değerlendirilmesi ekonomik olmayan, düşük tenörlü ve teknolojik olarak problemleri bulunan cevherleri de ekonomik hale getirmiştir. Özellikle son dönemde artan çevresel duyarlılıkla beraber en ekonomik ve en verimli şekilde dünya ve ülke ekonomilerine kazandırılması çok büyük önem taşımaktadır. Burada da cevher hazırlama alanında yapılan çalışmaların önemi ortaya çıkmaktadır.
Son dönemlerde artan hammadde fiyatlarının, teknolojik olarak değerlendirilmesi zor olan, ekonomik olmayan birçok doğal kaynak ve hammaddeyi ekonomik hale getirmiştir. 2003 yılında 1500 dolar olan bakır fiyatının 7 500 dolara, 6000 dolar olan nikel fiyatının 30 000 dolara, 1.000 dolar olan çinko fiyatının 3.000 dolara ve 800 dolar olan alüminyum fiyatının 2.000 dolara yükselmiştir. Artan bu fiyatlar, bugüne kadar değerlendirilmesi ekonomik olmayan, düşük tenörlü, teknolojik olarak problemleri olan cevherleri de ekonomik hale getirmiş, daha önceden bulunmuş düşük tenörlü veya zenginleştirilme problemi bulunan cevherlerin zenginleştirilmesi artık bu fiyat seviyeleriyle ekonomik bulunmaktadır.
Günümüzde dünya ülkelerini, madencilik açısından, hammadde üreticisi ve tüketicisi olmak üzere iki bölüme ayırmak mümkündür. Genel olarak endüstri ülkeleri tüketici ve arasında Türkiye‘nin de bulunduğu gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkeler ise üretici durumundadır. Gelişmiş ülkeler hammadde ihtiyaçlarının ancak % 60‘ını kendi iç üretimleri ile karşılayabilmekte, geri kalan % 40‘ını öncelikle az gelişmiş ülkelerden karşılamaktadırlar. İthal etmek zorunda kalınan hammadde oranı AB ülkelerinde % 70, Japonya‘da ise % 85‘i bulmaktadır. Gelişmiş ülkeler (Kuzey Amerika, AB Ülkeleri, Japonya) dünya nüfusunun ancak % 30‘unu barındırdıkları halde, toplam dünya hammadde üretiminin % 86‘sını tüketmektedirler. Görüldüğü gibi dünya üzerindeki tüm emtialarda yaşanan eşitsizlik, madencilikte de mevcuttur.
Emperyalist ülkelerin hammadde ihtiyaçlarının, gelecek yıllarda daha da artacağı ve tüketim-üretim farkının gittikçe fazlalaşacağı bilinmektedir. Bu durum, belirgin bir şekilde birçok gelişmiş ülke için geçerlidir. Çünkü birçok gelişmiş ülke (Batı Avrupa, İskandinavya, Japonya vs.), ABD, Kanada, Rusya gibi zengin hammadde kaynaklarına sahip değillerdir. Bu ülkeler, gelecek yıllarda hammadde ihtiyaçlarının tümüne yakın bir bölümünü öncelikle az gelişmiş ülkelerden ithal etmek zorunda kalacaklardır.
Dünyada çıkan savaşların gerçek nedenlerine bakıldığında, ülkelerin daha çok kaynağa sahip olma arzularının yattığı görülmekte ve günümüzde en büyük savaş petrol için verilmektedir. Gelişmiş ülkeler, dünyada doğrudan sahip olamadıkları kaynakların üretim ve hareketlerini de istedikleri gibi yönlendirmektedirler.
Bu çerçevede, Maden Mühendisleri Odası olarak, Ulusal Madencilik Politikası‘nın geliştirilmesine yönelik savunduğumuz temel ilkeler aşağıda sıralanmaktadır:
a) Her tür ekonomik faaliyette olduğu gibi madencilik faaliyetlerinde de amaç, insanın refah ve mutluluğudur. İnsan onuruna ve emeğine saygı, madencilik faaliyetlerinin planlanma ve uygulanmasında hareket noktası olmalıdır. Kamu yararı öncelikli olarak göz önünde tutulmalıdır.
b) Madencilik sektörünün geliştirilmesine yönelik oluşturulacak tüm amaç ve hedefler ile uygulamalar, her şeyden önce bilimsel ve teknik temeller üzerinde geliştirilmeli, bilimsel bilgi ile desteklenmeyen söylem ya da tasarılardan uzak durulmalıdır.
c) Madencilik sektörünün tüm alt sektörlerinde üretim arttırılmalıdır. Ancak, söz konusu üretimin hedefi dış satım değil, ülke sanayi sektörleri olmalıdır. Madencilik sektörünün ülke kalkınmasındaki kritik önemi, fazla miktarlarda üretilip yurt dışına satılarak döviz elde edilmesinde değil, ancak, yerli sanayiye düşük maliyette ve kaliteli girdi sağlamasındadır. Bu çerçevede, madencilik sektörünün planlanmasında ülke sanayi sektörleri ile entegrasyon ön planda tutulmalıdır.
d) Ülkemizin ihtiyacı olan enerjinin, yerli maden kaynaklarımızdan karşılanması öncelikli hedef olmalıdır. Sanayinin ihtiyacı olan ucuz enerji üretiminin sağlanması ve bu enerjinin sürekli ve güvenilir olması bakımından, yerli maden kaynaklarımızın kullanılması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Elektrik enerjisi arz-talep dengesinin sorunsuz sürdürülebilmesi için, ulusal maden kaynaklarımıza öncelik veren, akılcı bir enerji politikası zaman kaybedilmeden oluşturulmalıdır.
e) Maden aramaları uzun yıllardır ihmal edilmiştir. Aramalarla ilgili etkin yasal ve yönetsel yapıların hızla tesisi ve çağdaş teknolojilerin kullanıldığı arama faaliyetlerinin, kamu denetiminde ve mutlaka rasyonel bir stratejik plan çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir.
f) Madencilik sektöründe aramadan uç ürüne kadar her aşamada ileri teknoloji kullanımı amaçlanmalıdır. Üretim ve kaynak performansının iyileştirilmesine ve yeni ürünlerin elde edilmesine yönelik olarak yeni gelişen teknolojilerin kullanımı, bu sektörün ülke kalkınmasına katkısı bakımından kritik önemdedir. Bu nedenle sektörde yüksek teknoloji kullanımı ve üretilmesine yönelik araştırma-geliştirme çalışmalarına öncelik verilmelidir. ileri üretim teknolojilerinin geliştirilmesi ve kullanımı, daha temiz ve daha etkin madencilik süreç ve ürünlerinin temini bakımından önkoşuldur.
g) Gelişmiş teknoloji kullanımı ve yeni madencilik teknolojilerinin geliştirilmesi, sektöre önemli katkılar yapacak yeni fırsatlar yaratacaktır. Bu çerçevede söz konusu teknolojilere uyum sağlayacak ve bunları kullanabilecek iyi eğitilmiş işgücünün varlığı önemlidir. Sektörde teknik eleman istihdamının süratle arttırılması, genel verimliliğin artışı bakımından son derece önemlidir. Madencilik faaliyetinin her aşamasında, en az bir maden mühendisinin varlığı zorunlu olmalıdır. Madencilik sektöründeki eğitim ve öğretim konusunun yeniden ele alınması ve sektörün gereksinim ve beklentilerinin yansıtılması gerekmektedir.
h) Ülke madencilik sektörünün en önemli darboğazlarından biri, gerek kamu gerekse özel kuruluşlardaki yönetsel yapıların verimsizliğidir. Bu yapıların verimliliğine yönelik çalışmalar, madencilik sektörünün gelişimi bakımından son derece önemlidir. Söz konusu yapılarda hesap verilebilirlik ve şeffaflık mutlaka sağlanmalıdır.
i) Sektörde pazar araştırması kavramı gelişmemiştir. Bu konunun kapsamlı bir çerçevede yeniden ele alınması, gerek mevcut gerekse gelişen pazarların yakından takip edilerek değişikliklere uygun stratejilerin belirlenmesi gerekmektedir.
j) Çevre faktörü göz ardı edilerek madencilik faaliyetlerinin yürütülmesi, içinde bulunduğumuz yüzyılda mümkün değildir. Madenciliğin çevreye etkilerini yadsımak mümkün değildir. Ancak, madencilik sektöründe, çevre dostu teknoloji ve yöntemlerin kullanılması, madencilik süreçlerinde ya da sonrasında çevrenin korunmasına ya da yenilenmesine yönelik önlemlerin alınması, sektörün gelişimini engellemeyecek, aksine genel anlamda sektörün gelişimine yönelik katkıyı yapacaktır.
k) Madencilik sektöründe, toplumu eğitme ve bilgilendirme gereksinimi hızla artmıştır. Madencilik sektörünün ülke kalkınması ve toplumların gelişmesindeki önemi konusunda kamuoyu bilgilendirilmelidir. Toplumun, bir istihdam alanı ve gelir kaynağı olarak madenciliğin önemi hakkında eğitilmesi, sektörün gelişmesi bakımından son derece önemlidir.
l) Madencilik sektörü, ilk yatırımı çok fazla olan ve risk sermayesi yüksek bir sektördür. Yatırılan sermayenin geri dönüşü uzun yılları almaktadır. Madencilik sektörünün ayakta kalabilmesi için sektörel anlamda teşvik uygulamasının acilen başlatılması gerekmektedir. Bu konuda yasal düzenlemeler zaman geçirilmeden yapılmalıdır
m) Madencilik sektörünün her alanında, şeffaflık sağlanmalıdır. Sektörde bilgi akışı sağlanmalı, alınan kararlardan toplumun her kesimi bilgilendirilmelidir.
n) Yerel halkın onayını almamış hiçbir ekonomik girişimin ülkeye yarar getirmesi beklenemez. Madencilik sektörüne ilişkin alınacak kararlarda ilgili yöre halkının da katılımı sağlanmalıdır.
o) Toplumsal, ekonomik ve çevresel bakımdan sürdürülebilir bir madencilik sektörünün gelişimi; devlet, sektörde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar ile demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum örgütlerinin yapıcı işbirliği ile mümkündür. Söz konusu tarafların doğrudan katılımları olmaksızın hazırlanacak herhangi bir sektör planının ya da plan uygulamasının başarılı olması mümkün görülmemektedir.
Türkiye‘nin tam bağımsız, demokratik ve gelişmiş bir ülke olabilmesinin temel koşulu, diğer sektörlerin yanı sıra, madencilik sektörünün de sağlıklı bir şekilde gelişebilmesinin "Yeni Dünya Düzeni" kavramına karşı temelinde kamu yararı olan Madencilik Politikalarının oluşturulması ve uygulanmasından geçmektedir. Çünkü, doğal kaynakların gerçek sahibi halkımızdır.
30 Temmuz 2008
Mehmet TORUN
Maden Mühendisleri Odası Başkanı