TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu tarafından, 3 Mart İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü dolayısıyla bir basın açıklaması yapıldı. (03.03.2013)
TMMOB İzmir İKK tarafından yapılan basın açıklaması, Konak Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde gerçekleştirildi. İKK bileşenleri adına basın açıklamasını TMMOB İzmir İKK Dönem Sekreteri Ferdan Çiftçi okudu. Ferdan Çiftçi, açıklamasında 3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak Kozlu`da yaşanan ve 263 madencinin yaşamını yitirdiği facianın yıldönümünün TMMOB tarafından İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü ilan edildiğini hatırlatırken, "Bir olaya ‘kaza` diyebilmek için; önceden öngörülememiş ve planlanmamış olması bilimsel tanımıdır. Bu tanım, iş kazaları da dahil tüm kaza türleri için geçerlidir. Ülkemizde yaşanmış ve işçilerin hayatlarını kaybettikleri olaylara baktığımızda ise, bunların neredeyse tümünün öngörülememiş nedenlerden gerçekleşmediği açıktır" dedi.
Türkiye`de, iş cinayetleri sonucunda kayıtlı işyerlerinde her yıl yaklaşık bin 500 işçinin hayatını kaybettiğine dikkat çeken Çiftçi, "Bu verilere kayıt dışı çalışan işyerleri ve işçiler de eklendiğinde ortaya çıkan sonuçlar oldukça vahimdir. Türkiye bu rakamlarla, Dünya sıralamasında en fazla işçi ölümlerinin yaşandığı ilk üç ülke içerisinde, Avrupa`da ise birinci sırada yer almaktadır" şeklinde konuştu. Çiftçi, araştırmalara göre iş kazalarının yüzde 98`inin, meslek hastalıklarının ise yüzde 100`ünün engellenebilir olduğunu belirtirken, gerekli önlemler alınmadığı için her yıl iş kazaları ve meslek hastalıklarından dolayı birçok insanın hayatını kaybettiğini söyledi.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu`nun, sorunun merkezine inen ve ona göre çözümler üreten bir yasa olmadığını vurgulayan Çiftçi, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu yasadaki en önemli sıkıntılardan biri iş yerinde ‘kaza` olduğunda, sorumlu tutulacak kişilerin yine aynı işyerinde ücretli olarak çalıştırılan mühendisler olmasıdır. Yeni yasa, iş kazalarında işverenlerin sorumluluğunu ortadan kaldırmaya yönelik bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.
İş kazaları ve meslek hastalıklarının önüne geçilebilmesi için işyerlerinde ‘önce insan, önce sağlık, önce iş güvenliği` anlayışı yerleştirilmelidir. Yaşanan her olaydan sonra söylendiği gibi ölümler ‘kader` değildir. Aksine cinayetleri sorumluları işyerinde gerekli tedbirleri almayan işverenler ve gerekli denetimleri yapmayan ilgili bakanlıktır."
İŞ CİNAYETLERİNE KARŞI ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER
Çalışma hayatının yeniden düzenlemesi, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, işçi ölümlerinin durdurulması için mücadele etmenin, TMMOB`nin tarihi görevi olduğunu ifade eden Ferdan Çiftçi, iş cinayetlerinin durdurulması için yapılması gerekenleri ise şu şekilde sıraladı:
"Esnek ve kuralsız çalışmayı, işçileri başka işverenlere kiralamayı, taşeronlaştırmayı yasal hale getiren, fazla mesai ücretlerini, sendikal hak ve yetkileri budayan 4857 sayılı İş Yasası ve ilgili mevzuat, öznesi ‘insan` olan çağdaş bir yapıya kavuşturulmalıdır.
50`den daha az işçi çalıştırılan iş yerlerinde de İş Sağlığı ve Güvenliği Kurullarının kurulması yasalarla güvence altına alınmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri bütün iş yerlerini ve tüm çalışanları kapsamalı; sektör ve kurum farkı gözetmeksizin tüm işyerleri için geçerli olmalıdır. Kurulların eğitilmiş ve yetkilendirilmiş kişilerden oluşturulması sağlanmalı ve tarafların eşit sayıda temsil edildiği demokratik yapılar olarak düzenlenmeli, tavsiye değil yaptırım gücüne sahip kurullara dönüştürülmelidir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin sunumu için belirli işçi sayısı aranmamalı; uygulamalar devlet memurları, kendi hesabına çalışanlar, tarım kesimi gibi yaptığı iş ve çevresinden etkilenen tüm çalışma hayatını kapsamalıdır.
‘İş Güvenliği Mühendisliği` kavramı, TMMOB`nin belirlediği şekilde tanımlanmalı, 50`den fazla işçi çalıştıran sanayi işletmelerinde ‘tam zamanlı` iş güvenliği mühendisi çalıştırılması zorunlu hale getirilmelidir.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin kamusal bir hizmet olarak algılanması sağlanmalıdır.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda çalışma koşulları arasındaki nedensel ilişkileri araştıracak ve bilimsel araştırma yapacak kurumlar oluşturulmalı, eğitim kurumları bu konuda özendirilmelidir. Eğitim ve öğretim müfredatı, orta öğrenimden başlanarak işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunu da içerecek şekilde yeniden düzenlenmeli, bütün okullarda işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimi verilmeli, üniversitelerin ilgili fakültelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği kürsüleri kurulmalıdır.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimine önem verilmeli, eğitim almamış çalışana işbaşı yaptırılmamalıdır. Eğitimler, ilgili meslek örgütleri tarafından verilmeli, bu eğitimler özerk olmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri, işyeri mekânı, teknoloji, üretimde kullanılan hammadde, üretilen ürün, ergonomi, çalışanların sağlığının korunması v.b. konular proje aşamasında planlanmalıdır. Üretim sürecinde kullanılan ekipmanlar ve kişisel koruyucular, ilgili standart ve mevzuata uygun olarak üretilmelidir. Bu konuda zorunlu standartlar oluşturulmalı; üretim, satış ve kullanım sırasında mutlaka denetim yapılmalıdır. Standart dışı malzemelerin piyasaya girişi ve sunumu engellenmeli ve bu konuda bir denetim ağı oluşturulmalıdır.
Meslek hastalıklarına ilişkin çalışmalar geliştirilmeli, meslek hastalıkları hastaneleri işlevine uygun olarak yapılandırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Öncelikle meslek hastalığı tanısının konması mevzuatı sadeleştirilmeli ve başta meslek hastalıkları hastaneleri, üniversite hastaneleri ve her ilde en az bir tane olmak üzere eğitim ve araştırma hastaneleri tarafından meslek hastalığı tanısı konması sağlanmalıdır. Silikozis örneğinden ders çıkarılmalı, meslek hastalıklarının önlenmesine ilişkin kamusal eylem planı bir an önce uygulamaya geçirilmelidir. İş kazası araştırmaları gerçekçi ve güvenilir olmalıdır. İşyerlerinde kaza ve meslek hastalıklarına ait bilgiler bir veri tabanında toplanmalı, bu bilgilerden ölçme ve değerlendirme amaçlı yararlanılmalıdır.
Sigortasız ve sendikasız çalıştırma önlenmeli, kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmalıdır."