TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI 46. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULU GERÇEKLEŞTİRİLDİ.
Odamız 46. Olağan Genel Kurulu, 03 Mart 2018 Cumartesi günü 10.00-17.00 saatleri arasında Holiday Inn Hotel - İşçi Blokları Mah. 1484 Sok. No:3 06330 Çankaya-Ankara adresinde düzenlendi. Başkanlık Divanı Seçimi ve Saygı Duruşu ardından; 45. Dönem TMMOB Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz Açılış Konuşmalarını yaptılar.
TMMOB Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Yüksel‘ in Açılış Konuşması;
-Sayın Divan
-Siyasi Partilerin Saygıdeğer Milletvekilleri ve Temsilcileri,
-Saygıdeğer Birlik Başkanım
-TMMOB`ye bağlı Odalarımızın Saygıdeğer Başkanları ve Temsilcileri,
-Sendikaların ve Sivil Toplum Örgütlerinin Değerli Temsilcileri,
-Saygıdeğer Basın Emekçileri,
Genel Kurulumuza hoş geldiniz sefalar getirdiniz.
-Özgürlük ve Demokrasi mücadelesinde birlikte yürüdüğümüz Adana, Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Zonguldak Şube Başkanlarım ve Yönetim Kurulu Üyelerim, yol arkadaşlarım yoldaşlarım Genel Kurulumuza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
-Maden Mühendisleri Odasının ülkemizin dört bir yerinde sesi ve yüreği olan saygıdeğer Bölge, İl, ilçe ve işyeri temsilcilerim Genel Kurulumuza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
-Her türlü baskıya ve tehdide rağmen bu yolda bizimle yürüyen, Edirne`den Şırnak`a, Artvin`den Muğla`ya, İzmir`den Van`a, Sinop`tan Mersin`e ülkemizin aydınlık yüzü olan sevgili delegelerim Genel Kurulumuz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
-Türkiye`nin 81 ilinde ekmek ve yaşam mücadelesi veren, her zaman ve her yerde Odasına sahip çıkan, ona kol kanat geren, onunla ağlayan onunla gülen, mücadelemize destek vermeye gelen sevgili üyelerim, meslektaşlarım Genel Kurulumuz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, bizlere onur verdiniz.
TMMOB Maden Mühendisleri Odası`nın 46. Olağan Genel Kurulumuzu yönetim kurulu ve şahsım adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.
Saygıdeğer Konuklar;
Sevgili Delegeler,
46. Olağan Genel Kurulumuzun yapıldığı bugün aynı zamanda 3 Mart 1992`de meydana gelen Zonguldak/Kozlu`da meydana gelen ve 263 maden emekçisinin hayatını kaybettiği Grizu Faciası`nın da 26. yıldönümü. TMMOB tarafından "iş cinayetleri ile mücadele günü" olarak ilan edilen bu günde başta Kozlu`da olmak üzere maden facialarında hayatını kaybeden tüm maden emekçilerini saygıyla anıyorum.
Saygıdeğer Konuklar;
Sevgili Meslektaşlarım;
Kapitalist emperyalist sistem, bir taraftan dünya halklarının kafasını karıştıran, ırkçılığı, milliyetçiliği, din ve mezhep ayırımcılığını, popülizmi ideolojik cephe oluştururken; bir taraftan da emperyalist ülkelerin kendi aralarındaki egemenlik alanlarını genişletme kavgaları kendi aralarındaki çelişkileri derinleştirmektedir.
Yaşadığımız süreçte kapitalist emperyalist sistemin önemli temsilcilerinden ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Almanya, Fransa ve diğer sömürgeci devletler dünya halklarının ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel sorunlarına çözüm üreteceklerine dair açıklamalarda bulunmaktan geri durmamaktadırlar. Ancak şunu çok iyi biliyoruz ki; emperyalistler ve işbirlikçi burjuvazi kendi çıkarları söz konusu olduğunda her türlü hileye ve yalana başvurmaktadırlar. Son Amerika başkanlık seçimine Rusya`nın müdahale ettiğine dair tartışmalar ile İngiltere`nin Brexit oylamasıyla Avrupa Birliğinden çekilmesi bunların en belirgin özelliğidir.
Dünyada ve özellikle yaşadığımız coğrafyada gerilimlerin artarak devam ettiğine tanık olduk olmaya da devam ediyoruz. Bu gerilim hali, bölgemizde; Suriye, Irak, Afganistan, Yemen gibi ülkelerde çatışmaları, iç savaşları ve operasyonları gündemden hiç düşürmemiştir.
Emperyalist ülkelerin Suriye ile Irak`ın toprak bütünlüğünün korunması konusunda hem fikir olmalarına rağmen nedendir ki bilinmez bölgedeki çatışmalar sürmektedir. Bilinen odur ki emperyalist ve işbirlikçi burjuvazinin çıkarları için artarak süren çatışmalı ortamda halklar, işsizliğe, yoksulluğa, insan hakkı ihlallerine, göçe ve ölüme mahkûm edilmektedirler.
Dünyada ve bölgemizde süren bu çatışmalı ortam ülkemiz halkı ile birlikte bizleri de çok yakından ilgilendirmektedir. Temel hak arama araçlarından olan grev ve gösteriler dahi milli güvenliği bozacağı gerekçesiyle yasaklanmaktadır, engellenmektedir.
Saygıdeğer Delegeler;
Sevgili Meslektaşlarım;
13 Şubat 2016 tarihinde gerçekleştirdiğimiz Odamız 45. Olağan Genel Kurulu sonuç bildirgesinde 45. Olağan Genel Kurulumuzun ülkemizin içinde bulunduğu olağanüstü koşullarda gerçekleştirildiği ifade edilmiştir. Genel Kurul ile oluşan yönetim kurulumuz mesleğimizin, meslektaşlarımızın, sektörün sorunları ile ülke sorunlarını birlikte ele alarak çalışmaları bir plan çerçevesinde sürdürmeye başladığı sırada 15 Temmuz darbe girişimiyle karşılaştık. Darbenin sorumlularının bertaraf edilebilmesi gerekçesiyle OHAL ilan edilmiştir.
OHAL`in; darbe kalkışmasına başvuran FETÖ terör örgütüne karşı uygulamaya sokulduğu iddia edilse de; OHAL vasıtasıyla ülkemizdeki akademisyen, gazeteci, işçi, sendikacı, meslek odası yöneticisi, kamu emekçisi, seçilmiş vekil ve belediyeleri de içerisine alarak aydın demokrat kişi ve kurumları baskı altına almaya çalışılmıştır.
FETÖ terör örgütü ile uzaktan yakından ilgisi bulunmayan birçok kişi ya işinden edilmiş ya da cezaevine gönderilmiştir. Tarihte yaşanan tüm darbelerde olduğu gibi bu darbede de, darbenin gerçek mağduru barışı, özgürlükleri ve demokrasiyi savunanlar olmuştur.
Odamız, TMMOB örgütlülüğü ile birlikte bu sürece ilişkin mücadele hattını "darbeye de diktaya da teslim olmayacağız demokrasiyi bütün antidemokratik güçlere karşı savunmaya devam edeceğiz" şiarı ile örgütlemeye çalışmıştır. Bu talebin halen güncelliğini koruduğu da aşikârdır.
Saygıdeğer Misafirler;
Sevgili Yol Arkadaşlarım;
Ülkemiz demokratik kamuoyu tarafından rejim değişikliği olarak kabul edilen 16 Nisan 2017 Anayasa değişikliği referandumunda Birliğimizin 11 Şubat 2017 tarihinde gerçekleştirdiği Danışma Kurulunda aldığı kararla, üyelerimiz ile birlikte ülkemizde tek adam rejimine hayır kampanyası içerisinde çalışmalarda bulunulmuştur.
İttifak, mutabakat ve benzeri isimlerle adlandırılan seçim yasası taslağı barajların düşürülmesinden, sandık güvenliğine kadar konularda son derece sıkıntı oluşturmaktadır. Ayrıca AKP yetkililerinin ifade ettikleri koalisyonlar istikrarsızlıktır iddiası yapılan AKP, MHP ve BBP ittifakı ile boşa düşmektedir. Demokrasi deyince sandık ve seçim akla gelen ülkemizde; AKP tarafından seçimin kazanılması uğruna, seçime pranga vurulmasının da bilinen bir "demokrasi" oyunu olduğu tarafımızca bilinmektedir.
Kürt sorununda, diyalog ön planda tutularak; hiç kimsenin ölmediği, barış içinde bir yaşam sağlanmalıdır. Çözümün barış ve demokraside olduğu akıllardan çıkarılmamalıdır.
Ülkemizde kadın, toplumsal yaşamda ve iş yaşamında; negatif ayrımcılığa, adaletsiz ve cinsiyetçi iş bölümüne, istihdam ve fırsat eşitsizliğine, yok sayılmaya, fiziksel ve ruhsal her türlü şiddete, mobinge, tacize, tecavüze uğramakta, hemen her gün kadınlarımız kocaları, abileri, babaları adı altında bir erkek tarafından öldürülmektedir.
Kadınların kurtuluşunun, kendi sorunları üzerinden yine kendileri tarafından verilen mücadelenin, ülkenin demokratikleşmesi için verilen mücadele ile birleştirilmesiyle sağlanacağına olan inancımız tamdır.
Çocuklara yapılan cinsel istismar, tecavüz ve her türlü sapkınlık her geçen gün artarak devam etmektedir. Çocuklarımızı okula gönderemiyoruz, öğretmen taciz ediyor. Çocuklarımızı camiye gönderemiyoruz imam tecavüz ediyor. Çocuklarımızı servise, otobüse, dolmuşa bindiremiyoruz şoför istismar ediyor. Çocuklarımızı eşe, dosta akrabaya gönderemiyoruz onlar tecavüz ediyor. Çocuk istismarı neredeyse kanıksanır oldu.
Çocuk istismarı bir yanda dururken, çocuk gelinler, çocuk hamiler ile bunlara istismar edenlerin affı ülke gündemine oturdu. Devlet çocukları hamile bırakanlar hakkında işlem yapacağı yerde bu çirkinliği ortaya çıkaranlar hakkında işlem yaparak, sürgüne göndererek suçluları adeta cesaretlendirmiştir.
Laik ve çağdaş eğitim sisteminden uzaklaşılması her türlü sapkınlığın önünü açmaktadır. Kadınlara, çocuklara ve tüm canlılara yapılan cinsel istismarı, tecavüzü ve her türlü sapkınlığı kınıyoruz. Çocukların cinsel istismara uğramasının önüne geçilmeli, mağduriyetleri bir an önce giderilmelidir.
Saygıdeğer Konuklar;
Sevgili Meslektaşlarım;
Hepinizin de bildiği gibi TMMOB Maden Mühendisleri Odası 64 yıllık onurlu geçmişi süresince sektörümüz ve mesleğimiz hakkında siz örgütlü üyelerinden aldığı güç ve bilgi birikimiyle raporlar hazırlamış, görüşler oluşturmuş ve politikalar belirlemiştir.
Odamız tarafından; ülkemizin mineral kaynaklarının değerlendirilmesi bakımından oluşturduğumuz, Ulusal Madencilik Politikası İçin Temel İlkelerin bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
"Madencilik sektörünün tüm alt sektörlerinde üretim arttırılmalıdır. Ancak, söz konusu üretimin hedefi dış satım değil, ülke sanayi sektörleri olmalıdır.
Madencilik sektörünün ülke kalkınmasındaki kritik önemi, fazla miktarlarda üretilip yurt dışına satılarak döviz elde edilmesinde değil, ancak, yerli sanayiye düşük maliyette ve kaliteli girdi sağlamasındadır. Bu çerçevede, madencilik sektörünün planlanmasında ülke sanayi sektörleri ile entegrasyon ön planda tutulmalıdır.
Madencilik sektöründe aramadan uç ürüne kadar her aşamada ileri teknoloji kullanımı amaçlanmalıdır. Üretim ve kaynak performansının iyileştirilmesine ve yeni ürünlerin elde edilmesine yönelik olarak yeni gelişen teknolojilerin kullanımı, bu sektörün ülke kalkınmasına katkısı bakımından kritik önemdedir. Bu nedenle sektörde yüksek teknoloji kullanımı ve üretilmesine yönelik araştırma-geliştirme çalışmalarına öncelik verilmelidir.
İleri üretim teknolojilerinin geliştirilmesi ve kullanımı, daha temiz ve daha etkin madencilik süreç ve ürünlerinin temini bakımından önkoşuldur."
Belirlediğimiz bu ilkeler; ETKB tarafından ülke gündemine getirilen "yerli ve milli madencilik" politikasından tamamen farklıdır. Bizim ulusal madencilik politikamızda öncelik kamu yararından ve kamusal kalkınmadan yanadır. Bizim ulusal madencilik politikamız bilimden, emekten ve halktan yanadır.
Oysa siyasi iktidar tarafından ortaya atılan ve sadece "yerli" ve "milli" kelimelerinden oluşan hiçbir stratejik planı ve dökümantasyonu olmayan "yerli ve milli madencilik politikası" sadece ve sadece ulusal rezervlerimizi uluslararası sermayenin kullanımına açılmasından başka bir şey değildir.
Soruyorum sizlere rezerv dışında teknoloji yabancıysa, proje yabancıysa, finans yabancıysa hatta ve hatta maden işçiliği dahi yabancıysa ve alım garantileriyle ülkenin geleceği ipotek altına alınıyorsa bunun neresi millidir, neresi yerlidir. Bu politikanın kapitilasyonlardan farkı var mıdır? Bu "yerli ve millilik politikası" küreselleşen dünyada, üretilen değerlerin tekellerin kasasına aktarılmasıdır.
Ülkemizde gün geçmiyor ki sermayeye yeni bir kaynak aktarma modeli geliştirilmesin, gün geçmiyor ki özelleştirilemeyen kuruluşlar için yeni bir özelleştirme modeli geliştirilmesin. Bu alanda ki son numara, son yöntem Türkiye Varlık Fonu`dur. Bu yöntem ile Cumhuriyetimizin birikimi olan kurumlar Türkiye Varlık Fonu`na devredilmiştir.
Türkiye Varlık Fonu Yasası, incelendiğinde bu şirketlerde ki kamu paylarının rahatlıkla satılabileceği, bu kurumların gelir ve giderlerinin her türlü denetimden uzak ve istenilen her kesim ve zümreye aktarılabileceği, bu kurum ve kuruluşların istenildiği şekilde rehin ve ipotek verilebileceği anlaşılmaktadır. Eti Maden İşletmeleri`nin de içerisinde bulunduğu bu devir işlemi Bor Madenlerinin halkın gözünden kaçırılarak gizlice özelleştirilmesinin önünü açılmaktadır. Ayrıca Türkiye Taşkömürü Kurumu ve Türkiye Kömür İşletmelerinin uhdelerinde bulunan maden ruhsatlarının bölünüp parçalanmasını sağlayan yasal düzenlemelerin gerekçesi yerli ve milli madencilik politikaları kapsamında bu sahaların ranta kurban edilmesidir.
Saygıdeğer Konuklar;
Değerli Yol Arkadaşlarım;
Bu çalışma dönemimiz de mesleğimizi, meslek alanımızı ilgilendiren YTK ve UMREK Kanunu ve bu kanunların yönetmelikleri ile Maden Yönetmeliği yayımlanarak yürürlüğe konulmuştur.
YTK ve UMREK Kanunlarının ilgili maddeleri ana muhalefet partisi aracılığı ile Anayasa Mahkemesine götürülmüştür. YTK`nın mesleki alanlarımızı sınırladığı gerekçesiyle açtığımız dava hukuk katledilerek reddedilmiştir. UMREK Kanununa ilişkin davamız hala devam etmektedir. Ancak bu konuda da bir hukuk cinayeti işleneceğini düşünüyoruz.
Maden mühendisliği hizmetlerini, bilimi ve tekniği kuşların kanadına yükleyen, diplomalarımızı yok sayan "Maden Yönetmeliği`nin bazı maddelerinin iptali için, davalar ise halen devam etmektedir.
Değerli Misafirler,
Sevgili Meslektaşlarım;
Soma ve benzeri faciaların tekrar yaşanmaması için maden mevzuatında yapılan bu düzenlemeler Siirt Şirvan`da ve Şırnak`ta yaşanan maden faciaları ile işçi sağlığı ve güvenliğin de işçiler bakımından bir iyileşme olmadığını gözler önüne sermektedir. Çalışma ortamının düzeltilmesi ile çalışanların sağlık ve güvenliğinin güvence altına alınacağı iddialarında da somut bir gelişme olmamıştır. Şırnak`ta yaşanan facia sonrası ocağın kaçak olduğu açıklamaları denetim ve gözetimi yapılmadığını apaçık ortaya koymaktadır.
Madencilik sektörünün en önemli sorunu olan maden mevzuatı ile İSG mevzuatı ne yazık ki politikasızlık ve plansızlık nedeniyle çökmüş durumdadır. Soma faciasından sonra yaşanan süreçte son 4 yıl içerisinde maden ve isg mevzuatında neredeyse günü birlik düzenlemeler yapılmakta her torba kanunun içerisine yeni düzenlemeler eklenmektedir. Bu süre içerisinde kanun ve yönetmeliklerde yapılan düzenlemelerin sayısını ve içeriklerini mevzuatı hazırlayanlar dahi bilmemektedir.
Saygıdeğer Konuklar;
Sevgili Arkadaşlar;
TMMOB Maden Mühendisleri Odası olarak, ülkemize, halkımıza, demokrasiye, özgürlüğe, eşitliğe ve barışa sahip çıktık, mücadele ettik.
Bize siyaset yapıyorsunuz dediler.
Bu değerlere sahip çıkmak siyaset yapmaksa Maden Mühendisleri Odası siyaset yapmaya devam edecek.
TMMOB Maden Mühendisleri Odası olarak, ülkemize, kentlerimize, madenlerimize, derelerimize, kültürel varlıklarımıza sahip çıktık. Varlıklarımızın ve değerlerimizin rant ve çıkar çevreleri için değil ülke ve halk yararına değerlendirilmesini istediğimizi söyledik.
Bu değerlere sahip çıkmak siyaset yapmaksa Maden Mühendisleri Odası siyaset yapmaya devam edecek.
TMMOB Maden Mühendisleri Odası 2016 ve 2018 yıllarını kapsayan 45. Çalışma döneminde madencilik alanında 8 adet bilimsel kongre ve sempozyum, 2 adet çalıştay ve 1 öğrenci kurultayı düzenlemiş olup bu etkinlikler kapsamında 2900 kişiye ulaşmıştır.
Odamız yine aynı dönem içerisinde sayısız eğitim düzenlemiş ve bu eğitimlerde 2400 toplamda ise 5300 kişiye ulaşan bilimsel etkinliklerde bulunmuştur. Bu etkinliklerde mesleğin, meslektaşın sorunları ve çözüm önerileri görüşülmüş, meslektaşlarımızın bilimsel anlamda gelişimleri sağlanmıştır.
Mesleki alanda onlarca bilimsel ve teknik etkinlik yapmak, 5300 kişiye dokunmak onların mesleki sorunlarına çözüm üretmek, mesleki gelişimlerini sağlamak siyaset yapmaksa sevgili basın emekçileri lütfen sekiz sütuna manşet atın. TMMOB Maden Mühendisleri Odası siyaset yapıyor ve siyaset yapmaya devam edecek.
Odamız tarafından düzenlenen kongre, sempozyum, çalıştay ve eğitimlerin yaşama geçirilmesinde emeği geçen merkez ve şube yönetim kurulu üyelerimize, yürütme kurulu üyelerimize, bilim kurulu üyelerimize ve tüm komisyon üyelerimize sizlerin huzurunda bizlere bu onuru yaşattıkları için teşekkür ediyorum.
Sevgili Arkadaşlar
Yine bu dönemde; üyelerimizin çalışma alanlarının sınırlanmasına yönelik yasal düzenlemelere, çalışma yaşamlarında karşılaştıkları düşük ücret, uzun çalışma süreleri, daimi nezaret sözleşmeleri gibi haksızlıklara karşı mücadelemizi sürdürdük. KHK ile haksız yere çalışma hakkı gasp edilen meslektaşlarımızla dayanışma içinde bulunduk. İşsiz ve genç üyelerimizle buluşma olanağını gerektiği gibi yerine getiremedik. Eksiklerine rağmen gelecekteki meslektaşlarımız olan Genç Madencilerle çalışmalarımızı sürdürdük. Yaptığımız kongre, sempozyum ve çalıştaylarla meslek alanlarımız ile ilgili her türlü konuda görüş oluşturma, oluşan görüşleri geliştirme ve bunları kamuoyu ile paylaşma çalışmalarımızı oda örgütlülüğü içerisinde gerçekleştirmeye çalıştık. Örgüt bütünlüğümüzü geliştirmek için il ve işyerlerinde üyelerimizle birlikte ve temsilcilerle genel temsilciler toplantısını gerçekleştirdik. TMMOB ve bağlı odalar, demokratik kitle örgütleri ve sendikalarla dayanışma içerisinde antidemokratik uygulamalara karşı mücadele içerisinde bulunduk.
Saygıdeğer Konuklar,
Sevgili Yol Arkadaşlarım;
Meslek alanlarımızın yanı sıra dönem içerisinde TMMOB ve bağlı odalar örgütlülüğü de saldırılardan nasibini almıştır. TMMOB örgütlülüğü meslek alanlarından hareketle siyasi iktidarın tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizin, kültürel varlıklarımızın, insan kaynaklarımızın rant ve çıkar çevreleri için değil ülke ve halk yararına değerlendirilmesini talep ettiği için, toplumsal alanda hukukun çiğnenmesine, özgürlüklerin kısıtlanmasına, laikliğin ortadan kaldırılmasına, eğitimin muhafazakârlaştırılmasına karşı gösterdiği mücadele için, hazırladığımız bilimsel raporlarla, kamuoyuna yönelik yaptığımız açıklamalarla yağma, talan ve rant uygulamalarına karşı çıktığımız için siyasi iktidar tarafından baskı, sindirme, yıldırma ve kapatma tehditleriyle karşı karşıyadır.
TMMOB Kimya Mühendisleri Odamızın Yönetim kurulunun görevden alınması için dava açılması ve Birliğimiz ile birlikte tüm mesleki birliklerin adının başındaki Türk veya Türkiye tanımlamasının irademiz dışında kaldırılmaya çalışılması, yasamızın değiştirilme girişimleri, Birlik ve Odalar bazında yaşadığımız baskılara ilişkin en belirgin kanıtlardır.
Birliğimiz ve bağlı odaları bazında ki bu genel baskılara ek olarak Odamız üzerinde ki baskılar da son 4 yıl içerisinde artarak devam etmektedir.
Maden Kanununda yapılan değişiklikler ile Odamızın mesleki denetim yetkileri kaldırılmış, eğitim yetkisi elinden alınmıştır. Bununla da sınırlı kalmayan baskılar kamuda çalışan üyelerimizin kongre ve sempozyumlara gönderilmemesiyle devam etmiş ve Bakanlığın STK`lar üzerinde oluşturduğu baskı ile Odamız faaliyet alanlarına girerek bizimle birlikte aynı tarihlerde benzer etkinliklerde bulunmaya başlamıştır. TMMOB ve Odaları bu uygulamalara karşı mücadelesini sürdürecektir.
Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa...
Bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
türküler söylerdik hep aynı telden
aynı sesten, aynı yürekten
dağlara biz verirdik morluğunu,
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...
Ne gün batışı ölümlerin üzüncüne
ne tan atışı doğumların sevincine
ey bir elinde mezarcılar yaratan,
bir elinde ebeler koşturan doğa
bu seslenişimiz yalnızca sana
yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler...
Şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Kendisini saygıyla andığımız Adnan Yücel mücadele ruhumuzu ve duygularımızı çok güzel anlatmış. Emeğine sağlık, yüreğine sağlık, kalemine sağlık
Saygıdeğer Konuklar;
Sevgili Meslektaşlarım;
Genel Kurulumuz öncesi yapmış olduğumuz Şube ve Danışma Kurulu toplantılarında ülkemizin, halkımızın, mesleğimizin, meslektaşlarımızın içinde bulunduğu zor koşullar ve sorunlar nedeniyle Odamızın 46. Dönemini mücadele dönemi olarak belirledik. Genel Kurulumuzun, değerlendirmeleri ve alacağı kararlar önümüzdeki döneme ait mücadele hattını belirleyecektir.
Şuna inanıyorum ki Genel Kurulumuz,
Demokrasi için mücadele;
Özgürlük için mücadele
Eşitlik için mücadele,
Barış için mücadele;
Laiklik için mücadele,
Çağdaş eğitim için mücadele,
Mesleğimiz için mücadele;
Emeğimiz için mücadele;
Ekmeğimiz için mücadele;
Onurumuz için mücadele diyecektir.
Saygıdeğer delegeler;
Genel kurulumuzun demokrasinin, barışın, eşitliğin, laikliğin, insan haklarını, özgürlüklerin ve kardeşliğin egemen olduğu "Tam Bağımsız Demokratik Türkiye" mücadelesine sunacağı katkıya olan inancım sonsuzdur.
Güzel günlere olan umudumuzu, sevgimizi, bilgimizi hiç kaybetmedik.
Hep birlikte güzel günler göreceğiz.
Güneşli Güzel Günler göreceğiz.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla ve dostlukla selamlıyorum.
YAŞASIN MÜCADELEMİZ!
YAŞASIN TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI!
YAŞASIN TMMOB ÖRGÜTLÜLÜĞÜ!
Ayhan YÜKSEL
TMMOB Maden Mühendisleri Odası
45. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı
3 Mart 2018, Ankara
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz‘ ın Açılış Konuşması;
Sayın Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,
Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulu adına sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum.
Ülkemiz, halkımız ve meslek örgütlerimiz açısından kritik bir dönemde toplanan Genel Kurulunuzun; demokrasi güçlerinin ve halkımızın bugün önemle gereksindiği direnç, cesaret ve kararlılığa katkıda bulunacağına olan inancımla başarılı geçmesini diliyorum.
İki yıllık bir çalışma dönemini daha geride bıraktık. Bu iki yıl boyunca oda faaliyetlerinin başarılı ve uyumlu biçimde yürütülmesini sağlayan Maden Mühendisleri Odamızın Yönetim Kurulu Başkamı Ayhan YÜKSEL` e, Maden Mühendisleri Odamızın, TMMOB yönetim Kurulu Üyesi Niyazi KARADENİZ` e denetleme ve onur kurulu üyelerine ve oda faaliyetlerine katkı sunan tüm üyelerimize ve çalışanlarımıza vermiş oldukları katkı ve desteklerinden dolayı teşekkür ediyorum.
Hepiniz biliyorsunuz TMMOB örgütlülüğü açısından genel kurullar süreci basit anlamıyla yönetim organlarının belirlendiği birer seçim süreci değildir. Bizler için genel kurullar süreci, iki yıllık çalışma döneminin demokratik ve katılımcı şekilde tartışıldığı, çalışma programımızın ve mesleki-politik yönelimlerimizin belirlendiği, örgütsel yapımızın yenilendiği dönemlerdir. Bugünkü genel kurulumuzun da tarihsel birikimimize ve demokratik değerlerimize yakışır biçimde tamamlanacağına inanıyorum.
Sevgili Arkadaşlar,
Maden Mühendisleri Odamızın genel kurulunun gerçekleştirildiği bugün aynı zamanda 1992 yılında Kozlu`da yaşanan ve 263 madencinin yaşandığı büyük facianın da yıldönümü.
Kozlu`da, Soma`da, Ermenek`te, Şırnak`ta ve ülkenin dört bir yanındaki madenlerde hayatını kaybeden arkadaşlarımızın anıları önünde saygıyla eğiliyor, ailelerine bir kez daha sabırlar diliyorum.
Biliyorsunuz TMMOB olarak Kozlu`da yaşanan büyük acının yıldönümü olan 3 Mart tarihini İş Cinayetlerine Karşı Mücadele günü ilan ettik ve bugün tüm Türkiye çapında yaptığımız etkinliklerle iş cinayetlerine, işçi sağlığına ve iş güvenliğine dikkat çekmeye çalışıyoruz.
Ülkemizde sistematik bir hal alan iş cinayetlerinin önüne geçilmesinin yolu, kapitalist sömürü düzeni karşısında insan hayatını her şeyden üstün gören toplumcu bir bakış açısını yerleştirebilmektir. Bizler TMMOB olarak yıllardan bu yana bu toplumcu bakış açısını yaygınlaştırabilmek için, insan hayatının aşırı kâr hırsına kurban edilmemesi için mücadele ediyoruz. Devlet ve işveren İş sağlığı ve güvenliği konusundaki sorumluluklarını tam olarak yerine getirene, çalışma yaşamını düzenleyen kanunlar gerektiği gibi düzenlenene kadar bu mücadelemizi sürdüreceğiz.
Değerli Arkadaşlar,
Bizler TMMOB olarak insanlarımızın yaşamına sahip çıkma mücadelesi sürdürdüğümüz gibi, insanlarımızın alın terine de sahip çıkmak için mücadele yürütüyoruz. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana emekçilerin alın teriyle, yurttaşlarımızın vergileriyle, büyük fedakarlıklarla kurulan sanayi tesislerimize, fabrikalarımıza, kamu kurumlarına da sahip çıkıyoruz.
Üretim ve sanayileşme politikaları yerine yıllardır halkın ortak varlıklarını sermayeye peşkeş çeken AKP hükümetinin yeni hedefinde şeker fabrikalarımız bulunmaktadır.
Cumhuriyetin en elverişsiz koşullarında büyük yokluklar içinde kurulan, kurulduğu bölgedeki kentlerin gelişimini sağlayan, ekonomik değerini aşan toplumsal getirileri olan 14 şeker fabrikamız özelleştirme kapsamına alındı.
1980`li yıllardan itibaren birbiri ardına yapılan özelleştirmeler bu ülkeye işsizlik, yoksulluk, hayata pahalılığından başka bir şey getirmedi. "Verimsizlik", "zarar eden kitleri elden çıkartma" ve "devletin sırtındaki kamburdan kurtulma" söylemiyle yapılan özelleştirmeler, sermaye kesimlerinin kasalarını doldururken halkı daha da yoksullaştırdı.
Bu durumun en yakından yaşandığı alanlardan birisi de ülke madenciliğidir.
Madencilikle ilgili kamu kurumlarının parçalanması, işlevsizleştirilmesi, özelleştirmeler ve kamu yatırımlarının azaltılması, ülke madenlerinin sömürü ve rant politikalarının birer aracı durumuna gelmesi, sizlerin daha yakından bildiği üzere, aynı zamanda önemli meslek ve meslektaş sorunlarına da yol açmaktadır.
Bu politikalarla madencilik kuruluşlarımızdaki deneyim birikimi yok edilmiştir. Maden işletmeciliği sömürü-rant düşkünü ehliyetsiz kişi ve kuruluşlara bırakılmıştır. En kısa sürede azami kârı sağlamaya yönelik yaklaşımlara kapı aralanarak, kamusal denetim zayıflatılarak, işçi sağlığı ve iş güvenliği ikinci plana atılarak iş cinayetlerine davetiye çıkarılmıştır.
Kamusal yarar ve kamusal denetim olgularının yok edilmesi, madenciliğimizin ve mühendisliğimizin ülkemizin gereksinimlerine uygun bir şekilde geliştirilmesine çok açık bir şekilde engel oluşturmaktadır.
Oysa bu sektör tüm gelişmiş kapitalist ülkelerde kamusal bir anlayışla ele alınmakta sektörün geliştirilip korunması, bir devlet politikası olarak benimsenmektedir.
Özellikle küresel krizle birlikte bu devletler, yerli sanayiyi koruyucu ve iç pazarı geliştirici kamusal önlem ve teşvikleri artırmışlardır.
Bizlere özelleştirme ve serbestleştirme konularında yön ve yol haritası sunan, sadece krizlerini ve savaşlarını transfer edip doğal kaynaklarımızın talanına yol açan küresel güçlerin bu yöneliminden mutlaka dersler çıkarılması gerekir.
Ülkemizin kalkınması, sanayileşmesi, halkımıza insanca yasam koşullarının sağlanması ve toplumsal gönencinin artırılması için tüm yeraltı ve yer üstü zenginliklerimizi toplumcu bir bakış açısıyla değerlendirilmek zorundadır.
Halkın ortak varlıklarının çok uluslu şirketlere, sermaye tekellerine satılmasına, tarımsal üretimin bitirilmesine, sanayisizleşmeye kayıtsız kalınamaz.
Tüm olumsuz koşullara, iktidarın, rant ve çıkar çevrelerinin tüm saldırılarına karşın yapmış olduğu onlarca kongre, sempozyum ve raporlarla bu hususun altını tekrar tekrar çizen Maden mühendisleri Odamızı yürekten kutluyorum. Bizler üreten, sanayileşen, kalkınan bir Türkiye için kamu girişimciliğini savunmaya, kamusal varlıklarımı korumaya devam edeceğiz!
Değerli Arkadaşlar,
Biliyorsunuz bir buçuk aydır bir savaşın içerisindeyiz.
Bir buçuk aydır hemen her gün yeni ölüm haberleri geliyor, her gün başka bir yuvaya ateş düşüyor. Her ölüm haberi yüreklerimizi dağlıyor.
Operasyonlar başlamadan önce TMMOB olarak yaptığımız açıklamalarda, AKP`nin içinde bulunduğu yönetememe krizi nedeniyle ilan ettiği OHAL` in bile artık kendisine yeterli gelmediğini, bu krizi örtbas edebilmek için Olağanüstü Hali bir savaş haline çevirmek istediğini dile getirmiştik.
Ne yazık ki yaşadıklarımız bir kez daha bizleri haklı çıkardı. Kurulduğu günden bu yana daima toplumsal kutuplaşmadan, çatışmadan ve şiddetten beslenen AKP, Afrin` e yönelik başlattığı operasyonla kitlesini yeniden konsolide etmeyi amaçlamaktadır.
AKP barıştan yana, kardeşlikten yana kim varsa hedef göstermekte ve sınır içinde de büyük bir operasyon yürütmektedir. OHAL döneminde zaten büyük ölçüde budanan düşünce ve ifade özgürlüğü tamamen ortadan kaldırılmış durumdadır. En barışçıl, en insani çağrılar bile büyük bir şiddetle bastırılmak istenmektedir.
Savaşı bahane ederek toplumun örgütlü kesimlerini susturmaya yönelik operasyonların hedefinde, yıllardır etkisizleştirilmek istenen meslek örgütleri de yer aldı. Cumhurbaşkanı, "yerli ve milli" tavır almadıkları gerekçesiyle, meslek örgütlerinin isimleri ve yapıları hakkında bakanlar kurulu tarafından yeni bir düzenleme yapılacağını duyurdu.
Kimin daha "yerli ve milli" duruş sergilediği tartışması bir yana, adı geçen meslek örgütlerinin tamamı "Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları" olarak Anayasal statüsü olan kurumlardır.
Anayasa`nın 135. Maddesi bizlere, meslek mensuplarımızın müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlâkını korumak görevi ve yetkisi vermektedir.
Meslek örgütlerimizin bu anayasal statüleri ve yasal dayanakları, bizleri diğer derneklerden ve meslek kuruluşlarından ayırmaktadır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanının açıklamasında dile getirdiği gibi her anlayışın kendi meslek örgütünü kurması yasal olarak mümkün değildir.
Meslek örgütlerinin yönetimlerinin nasıl oluşacağı kendi yasalarında açık biçimde düzenlenmiştir. Her üyemiz, bu seçim süreçlerinde yer alarak birlik politikalarının ve yönetim kurullarının belirlenmesinde söz sahibi oluyor. Herkesin özgürce katıldığı demokratik seçimlerle de yönetim kurulları belirleniyor.
AKP demokratik seçimlerle ele geçiremediği her kurumu iftiralarla karalamayı ve baskılarla sindirmeyi gelenek haline getirmiştir. Üyeler nezdinde hiçbir inandırıcılığı olmadığı için genel kurullar sürecinde başarı kazanamayanlar, yukardan aşağı operasyonlarla ilerici meslek örgütlerine müdahale etmeye çalışıyorlar.
Bizler biliyoruz ki, AKP`nin rahatsızlığının asıl nedeni toplumsal olanı koruma yolundaki inadımız ve gayretimizdir.
Fabrikalarımızın, madenlerimizin, kıyılarımızın, ormanlarımızın, parklarımızın satılmasına karşı kamusallığı savunmamızdır.
Gerici, muhafazakâr uygulamalar karşısında ilericiliği, çağdaşlığı, laikliği savunmamızdır. Faşizan, baskıcı, ayrıştırıcı politikalara karşı eşitliği, özgürlüğü, kardeşliği savunmamızdır. Sermayenin sınırsız sömürü isteğine karşı emeği ve alın terini savunmamızdır.
Bizlere nasıl saldırırlarsa saldırsınlar, savunduğumuz değerlerden geri adım atmayacağız. İftiralarla örgütlerimizin yıpratılmak istenmesine, ilerici ve toplumcu değerlerimizin ortadan kaldırılmak istenmesi izin vermeyeceğiz!
Değerli arkadaşlar,
Geride bıraktığımız iki yıllık çalışma dönemi boyunca, Türkiye tarihinin en çalkantılı siyasal ve toplumsal anlarına tanıklık ettik. Toplumu bütünüyle kuşatan şiddet ortamı, muhaliflere yönelik baskılar, darbe girişimi, olağanüstü hal rejimi, kanun hükmünde kararnameler, belediyelere atanan kayyumlar, antidemokratik Anayasa değişikliği ve ekonomik krizin birbirini izlediği büyük bir kaosun içinden geçiyoruz.
Yaşadığımız bu kaosun sorumlusu, ülkeyi tek adam rejimiyle yönetmek isteyen AKP iktidarıdır. Anayasayı çiğneyerek, kanunları yok sayarak, parlamentoyu askıya alarak, yargı organlarını kendine bağlayarak, medyayı teslim alarak, gündelik yaşamı keriminize ederek, toplumu saflaştırarak, ülkenin tüm zenginlikleri kendi ihtiyaçları için kullanarak yarattıkları bu ortam ülkenin huzurunu ve geleceğini tehdit etmektedir.
Değerli Arkadaşlar,
En baştan net bir biçimde söylüyorum ki, AKP Hükümetinin ülkeyi yönetme yeteneği ve koşulları kalmamıştır.
Kendi halkına yalan söyleyen, kendi halkına zulmeden, kendi halkının taleplerini görmezden gelen bir iktidarın hiçbir toplumsal meşruiyeti yoktur.
AKP Hükümeti, Gezi Direnişinde ortaya çıkan bu gerçekle yüzleşmek yerine, yıllardır yalanla, zulümle, baskıyla, zorla ülke yönetmeye çalışıyor. 15 yıllık iktidarları boyunca öyle büyük suçlar işlediler ki, öyle çok kan döktüler ki, öyle yolsuzluklar yaptılar ki, iktidarı kaybettikleri, dokunulmazlık zırhını yitirdikleri anda dünyalarının başlarına yıkılacağını çok iyi biliyorlar.
Bu yüzden, iktidarı kaybetmemek için her şeyi yapıyorlar. Anayasayı çiğniyorlar, seçimlere hile karıştırıyorlar, mahkemeleri ayartıyorlar, siyasi parti başkanlarını tutukluyorlar, halk iradesini hiçe sayıyorlar.
Şimdi çok daha iyi anlıyoruz ki, darbecilerle mücadele etmek için çıkartıyoruz dedikleri OHAL`in asıl amacı da, AKP`nin 15 yıllık rant düzenine, rüşvet çarkına, yağma ekonomisine karşı çıkan toplumsal muhalefet hareketini, emek ve demokrasi güçlerini bastırmakmış.
15 aydır hüküm süren OHAL Rejimi, FETÖ` nün devlet içindeki uzantılarını tasfiye etmek için değil, emekçilerin sokağa çıkmasını, hakkını aramasını, hesap sormasını engellemek için kullanılıyor.
Hayatını darbelere karşı, Gülen Cemaatine karşı mücadeleye adan sosyalistleri, barış için bildiri yayınlayan akademisyenleri, sendikal eylemlere katılan emekçileri, özgür ve demokratik bir ülke için mücadele eden devrimcileri "FETÖ cülükle", "darbecilikle" suçlayarak işlerinden atmanın başka bir açıklaması olamaz.
İşçilerin grevlerini, sendikaların eylemlerini, kitle örgütlerinin basın açıklamalarını yasaklamanın başka açıklaması olamaz!
Kadın kuruluşlarını, çocuk derneklerini, insan hakları örgütlerini kapatmanın başka açıklaması olamaz! Stadyumda pankart açan taraftarın, sosyal medyada mesaj paylaşan gencin, gazetesinde haber yapan gazetecinin tutuklanmasının başka açıklaması olamaz!
Sevgili Arkadaşlar,
TMMOB olarak geçtiğimiz iki yıllık çalışma dönemimiz, tek adam rejimine karşı mücadele etmek ve AKP`nin yıkım politikalarına karşı ülkemizi, mesleğimizi ve meslektaşlarımızı savunmakla geçti.
Hukuki, mesleki ve toplumsal alanda bütünlüklü olarak yürüttüğümüz bu mücadele, siyasal iktidarın topyekûn saldırısı karşısında hem kendi örgütlülüğümüze hem de emek ve demokrasi güçlerine büyük bir umut kaynağı oldu.
İçinden geçtiğimiz bu zor dönemde TMMOB örgütlülüğü olarak demokrasiye, özgürlüklere, bağımsızlığa, laikliğe ve toplumculuğa olan bağlılığımızdan asla taviz vermedik. 15 Temmuz Darbe Girişimi`ne nasıl karşı çıktıysak, AKP`nin darbe bahanesiyle yürürlüğe koyduğu sivil darbesine de aynı kararlılıkla karşı çıktık.
Güçler ayrılığına ortadan kaldırarak tek adam rejimini fiilen uygulamaya geçiren OHAL Rejimine karşı emek ve demokrasi güçleriyle birlikte ortak basın açıklamaları, eylemler ve kampanyalar gerçekleştirdik.
Kanun Hükmünde Kararnamelerle haksız ve hukuksuz biçimde işlerinden atılan mühendis, mimar ve şehir plancılarının işlerine geri dönmeleri için girişimlerde bulunduk.
Hukuk devleti anlayışını yok eden, halk iradesini yok sayan KHK`ların iptal edilmesi için mücadele ettik.
Sevgili Arkadaşlar,
Bu kararlı ve mücadeleci tutumumuz nedeniyle son iki yıl boyunca iktidarın çok yönlü saldırılarıyla karşı karşıya kaldık.
Geçtiğimiz dönemde örgütlülüğümüze yönelik saldırıların belki de en ciddisi, 2014 yılından bu yana devam eden ve "Denetleme" adı altında kurumsal özerkliğimizi ortadan kaldırmaya yönelik girişimdir. TMMOB`ye anayasa ve yasalarla tanına kamusal görev ve yetkileri sınırlandırmak amacıyla yürütülen bu girişim geçtiğimiz aylarda yeni bir boyut kazanmıştır.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı`nın Birliğimize bağlı Kimya Mühendisleri Odası`na karşı açtığı davada mahkeme, Kimya Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyelerinin görevden alınmasına karar vermiştir.
Hukukun tümüyle ayaklar altına alındığı, yüksek mahkeme başkanlarının Saray salonlarında el pençe divan durduğu bu dönemde mahkemenin verdiği bu karar bizleri şaşırtmamıştır. Hukukla ilgili değil, tamamıyla AKP`nin siyasal çıkarlarıyla ilgili bu karara karşı daima Kimya Mühendisleri Odası yönetim Kurulumuzun yanında olduk ve Odamızın seçim süreçlerini olağan haliyle tamamlaması kararlılığımızı koruduk. Birliğimize ve odalarımıza yönelik sistematik biçimde yürütülen tüm bu saldırılara karşı mücadelemizi tüm meşru zeminlerde yürütmeye devam ediyoruz.
Birliğimizin çalışmalarını ve yetkilerini sınırlandırmaya yönelik adımların bir diğer boyutu da yönetmelik değişiklikleriyle odalarımızın kamu adına yürüttüğü mesleki denetim faaliyetlerini sınırlandırma çabalarıdır.
Odalarımızın faaliyet alanlarını sınırlandırmak için işgüzarlıkla yapılan değişiklikler, hizmet alanlarındaki denetimi, güvenliği ve kaliteyi ortadan kaldırarak telafisi mümkün olmayan kamusal zararlara yol açmaktadır.
Örgütlülüğümüze yönelik saldırılar odalarımızla ve mesleğimizle sınırlı kalmamış, meslektaşlarımızın haklarına da yönelmiştir. Bunun en somut örneği, Sosyal Güvenlik Kurumu ile Birliğimiz arasında 2012 yılında yapılan asgari ücret belirleme protokolünün tek taraflı olarak feshedilmesidir.
İşsizliğin, enflasyonun ve hayat pahalılığının bu denli arttığı bir dönemde, meslektaşlarımızı düşük ücretlerle kayıt dışı biçimlerde çalışmaya, geleceklerinde ise düşük emeklilik ücretlerine mahkûm etmeye zorlayan bu karar, AKP`nin emek düşmanı yüzünün en önemli göstergelerinden biridir.
Örgütlülüğümüze ve meslektaşlarımıza yönelik tüm bu saldırılara, yandaş basının ve Cumhurbaşkanının tüm hedef göstermelerine rağmen bizler hiç boyun eğmeden, hiçbir üyemizin boynunu eğdirmeden mücadele etmeye devam ettik, bundan sonra devam edeceğiz.
Sevgili Arkadaşlar
Bu inanç ve kararlılıkla, Türkiye`nin içinden geçtiği bu karanlık dönemde, ülkemize, mesleğimize ve değerlerimize sahip çıkmak konusunda en ufak bir tereddüt yaşamadan mücadele eden tüm arkadaşlarımızı dostlukla kucaklıyorum.
Genel Kurulumuzun eşit, özgür, demokratik bir Türkiye mücadelemize, üreten, sanayileşen ve hakça bölüşen bir ülke özlemimize katkı vermesi dileğiyle hepimize kolaylıklar diliyorum.
Emin Koramaz
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı
3 Mart 2018