TMMOB Maden Mühendisleri Odası

TÜRKİYE 22. ULUSLARARASI MADENCİLİK KONGRESİ AÇILIŞ KONUŞMASI

TÜRKİYE 22. ULUSLARARASI MADENCİLİK KONGRESİ AÇILIŞ KONUŞMASI

Sayın Konuklar, Değerli Meslektaşlarım, Sevgili Öğrenciler, Değerli Basın Mensupları,

Öncelikle sizleri Odam ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Yurt dışından gelerek bize destek olan meslektaşlarımıza ve bizleri yalnız bırakmayan tüm dostlarımıza teşekkür ediyorum.

Maden kazalarında yaşamını yitiren maden mühendislerini ve bütün maden emekçilerini bir kez daha saygıyla anıyorum. 10 Şubat 2011 tarihinde Afşin‘de yaşanan maden kazası sonucu halen kayan malzemenin altında bulunan meslektaşımız dahil 9 kişinin akıbetleri konusunda yetkilileri açıklamaya yapmaya  ve  sorumluluklarının gereklerini yapmaya davet ediyorum.

Sayın Konuklar,

 Madenlerin oluşumunda hiçbir kişinin ya da sınıfın emeği yoktur. Bu nedenle insanlığın ortak değerleri olup, toplumların refahının ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi amaçları doğrultusunda üretilmelidir. Yine madencilik, tarih boyunca uygarlıkları şekillendiren temel sektörlerden biri olmuştur. Özellikle, sanayi devriminden bu yana insanlığın gelişim sürecinin son iki yüz yılındaki baş döndürücü ilerlemede kömür ve demirin önemini yadsımak mümkün değildir. İçinde bulunduğumuz yüzyılda da, madencilik faaliyetleri olmaksızın insan yaşamının  refah içinde sürdürülebilmesi olası değildir. Madenler, milyonlarca yılda oluşan tüketildiğinde yenilenemeyen kaynaklardır. Bu nedenle çok iyi planlanarak bir gramının dahi kaybedilmeden  değerlendirilmesi çok önemlidir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki mineral madde tüketiminde büyük farklılıklar mevcuttur. Örneğin bir Amerikalı, yılda ortalama 23 ton ham mineral tüketirken, bu miktar bir Avrupalı için 15 ton ve az gelişmiş bir ülke vatandaşı içinse 0,2 tondan bile daha azdır. İyi planlanması ve ihtiyaca göre üretilmesi koşuluyla gelişmekte olan ekonomilerin çoğu için, mineral endüstrisinin gelişmesi büyümenin motoru olabilir. Ancak birçok ülkede madencilik endüstrisi "özelleştirme, liberalleşme ve küreselleşme"nin etkisi altında çalkalanıp durmaktadır. Bu endüstrinin yeniden yapılandırılma adı altında dönüşümü ciddi boyutta insani  ve sosyal sorunlara yol açmaktadır.

Ülkemiz, doğal kaynaklar açısından önemli bir potansiyel taşımaktadır. Ancak ülke ekonomisinde madenciliğin önemli bir yeri olduğu söylenemez. Sektörün, GSMH içindeki payı  % 1.5 dolayındadır. Oysa bu oran pek çok gelişmiş ülkede daha yüksek rakamlardadır. Ülkemizde uygulanan yanlış ekonomik politikalar; yatırımı değil, rantı teşvik etmiştir. Uzun yıllardır sürdürülen bu  yanlış ekonomik politikalara karşın, yatırım yapılarak üreten bir ekonomik yapının kurulması gerekmektedir. Madencilikte en önemli politikamız, ülkemizi hammadde üretip satan bir ülke olmaktan çıkarıp, katma değeri yüksek nihai ürünlerde söz sahibi bir ülke konumuna getirmek olmalıdır. Ancak bu durumda istihdam artırılıp katma değer yaratılabilir. Bu hedefe ulaşmanın yolu, ulusal bir madencilik politikasının oluşturulması, bu doğrultuda bir mevzuat hazırlanması ve uygulanmasından geçmektedir. Bugün yürürlükte olan Maden Kanunu ve yönetmelikleri bu amaca uygun olmadığı gibi mühendislik bilim ve teknolojisinin yeterince göz önüne alınmadığı bir metin durumundadır. Özellikle; madenlerimizin  hammadde olarak ihracatına olanak sağlaması ve  madenlerin aranması, bulunması, görünür rezerv haline getirilmesi aşamasında maden mühendislerinin yok sayılması başta olmak üzere kamu yararı içermeyen maddelerin kabul edilmesi mümkün değildir. Bu yanlışlıklardan bir an önce dönülmesi ve madenlerimizin bilim ve tekniğin ışığında üretilmesi ve her türlü talana karşı korunması hepimiz için öncelikle bir yurtseverlik görevidir.

Kendi kaynaklarını yok sayan, kaynaklarını kullanmayan bir ülkenin kalkınması mümkün değildir. Madenler, kalkınmanın temel unsurlarından en önemlisidir. Ülkelerin kalkınmaları ve yaşam seviyelerinin belirleyicisi olarak kabul edilen sanayi ve enerji sektörlerinin temellerini de madencilik oluşturmaktadır. Son yıllarda uygulanan yanlış ekonomik politikalardan en fazla zarar gören sektörlerin başında madencilik sektörü gelmektedir. Sanayi sektörleri yerine hizmetler sektörünün genişlemesi, sanayi sektörlerine hammadde sağlayan madencilik sektörünü de zor durumda bırakmıştır. Madencilik sektörünün ülke kalkınmasındaki kritik önemi, sadece fazla miktarlarda üretilip yurt dışına satılarak döviz elde edilmesinde değil, yerli sanayiye düşük maliyette ve kaliteli girdi sağlamasındadır. Bu anlamda, madencilik ve sanayi sektörleri karşılıklı olarak birbirlerini besleyen sektörlerdir. Entegrasyonları sağlandığı ölçüde büyürler. Dolayısıyla, ülke sanayisinin gelişememesi madencilik sektörünü de olumsuz etkilemekte, bu sektöre yapılabilecek yatırımlar, hızla hizmetler sektörüne kaçmakta ve madencilik sektörünün ülke ekonomisine katkısı giderek düşmektedir. Sektörün işlevi, ülkeye döviz girdisi sağlamak üzere yurt dışına hammadde ihracı yapma düzeyine indirgenmiştir. 2010 yılında tüm maden ihracatımız 3.6 milyar dolar olmuştur. Aynı dönemde sadece ithal edilen kömür ve demire 3 milyar dolara yakın döviz ödenmesi bu yanlışlığı açıkça ortaya koymaktadır.  Çokuluslu tekellerin ve gelişmiş kapitalist ülke endüstrilerinin hammadde gereksinimini karşılamayı amaçlayan politikalara karşı, kaynaklarımızı koruyacak önlemleri almak nihai olarak ülkemizin bağımsızlığı ile eş anlamlıdır. Bu konuda herkes üzerine düşen görevi yapmak zorundadır.

Sayın Konuklar,

Son yıllarda  sektörümüzde yaşanan iş kazaları artarak sürmektedir. Madencilik sektörü, doğası gereği özellik arzeden ve bu nedenle bilgi, deneyim, uzmanlık ve sürekli denetim gerektiren dünyanın en zor ve riskli iş koludur. Odamız kayıtlarına göre, 2008 yılında 43 maden çalışanı iş kazası sonucu yaşamını yitirmişken, 2009 yılında bu sayı 92‘ye çıkmıştır. 2010 yılında 105 kişi iş kazalarında hayatını kaybetmiştir. 2011 yılında ise bugüne kadar 27 maden emekçisi yaşamını yitirmiştir.  Ancak bu sayının daha yüksek olduğu tahmin edilmekte ve hayatını kaybedenler içerisinde maden mühendisi meslektaşlarımız da bulunmaktadır. Özellikle 80‘li yılların başından itibaren uygulamaya konulan özelleştirme, taşeronlaşma, rodövans vb gibi yanlış uygulamalar; kamu madenciliğini küçültmüş, kamu kurum ve kuruluşlarında uzun yıllar sonucu elde edilmiş olan madencilik bilgi ve deneyim birikimini dağıtmıştır. Yoğun birikim ve deneyime sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine üretimin, teknik ve altyapı olarak yetersiz, deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı kişi ve şirketlere bırakılması, buna ek olarak kamusal denetimin de yeterli ve etkin bir biçimde yapılamaması iş kazalarının artmasına neden olmuştur. Halkın alın teri ile kurulan ve ülkemizin kalkınmasında önemli işlevler gören kamu kuruluşlarımızda özellikle son dönemde yönetici kademelerine yapılan atamalarda; bilgi, beceri ve liyakat aranmasından vazgeçilmiştir. Her dönemde belirli ölçülerde yaşanan kadrolaşma, son dönemde "kuşatma" şekline dönüşmüştür. Bu durum tüm işyerlerinde iş barışını bozmuş ve  iş güvenliğini  de tehdit eder hale gelmiştir. Yaşadığımız son maden kazaları  bunu bir kez daha göstermiştir.

Kazaların önlenebilmesi için insanı merkeze koyan, çalışanı koruyan  bir mevzuatın acilen hazırlanması ve uygulanması olmazsa olmaz bir önceliktir. Bu konuda TMMOB‘un, Odamızın ve ilgili tarafların görüşlerinin dikkate alınması sorunun çözümünü kolaylaştıracaktır.

Ülkemizde yaşanan iş kazaları aynı zamanda bir demokrasi ve insan hakkı sorunudur. Kahramanmaraş ili Afşin ilçesindeki Çöllolar kömür sahasında, 6 Şubat 2011 ve 10 Şubat 2011 tarihlerinde dört gün arayla iki maden kazası meydana gelmiş, 10 kişi kayan malzemenin altında kalmış, meslektaşımızın da aralarında bulunduğu 9 kişiye henüz ulaşılamamıştır. Olayın üzerinden 90 gün geçmiştir. Bugüne kadar kayan malzemenin altında kalanların akıbeti ve kişilere ulaşma çalışmalarıyla ilgili olarak, kazazede yakınlarına ve kamuoyuna herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Yetkililer empati yaparak, kendilerini kazazede yakınlarının yerine koymalıdır. Kazada yaşamını yitirenlerin yakınlarını ve kamuoyunu bilgilendirmek öncelikle bir insanlık görevi olup, aynı zamanda yasal bir gerekliliktir.  17 Mayıs 2010 tarihinde Zonguldak- Karadon‘da da  bir iş kazası yaşanmış, yaşamını yitiren 2 işçinin cenazesine 8 ay sonra ulaşılabilmiştir.  Odamız o süreçte de kamuoyu duyarlılığını üst düzeyde tutmak için gereken çalışmaları yapmıştır. Bu olayda da aynı hassasiyeti göstereceğimizi, olayın takipçisi olacağımızı sizlerle bir kez daha paylaşmak istiyorum.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer, 25. İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası etkinliklerinde "..... Bugünkü yapı içinde, meslek odalarımız ve sendikalarımız ağırlıklı şekilde, herhangi bir kaza olduğunda, herkesin çok duyarlı olduğu vakitte suçlu arayışına çıkıyorlar." diyerek haksızlık etmektedir. Çünkü, Odamız ve diğer meslek odaları işçi sağlığı ve iş güvenliği konularının insan yaşamını ve sağlığını ilgilendiren bir konu olduğunu vurgulayarak çözüm konusundaki görüş ve önerilerini her platformda açıklamıştır. Bu konuda Odamız başta olmak üzere meslek odaları ve sendikalar hiçbir zaman acı ve gözyaşı üzerinden politika yapmamıştır.  Bu gerekçelerle sayın Bakanın bu söylemini talihsiz bir açıklama olarak değerlendiriyor, sorunların çözümüne katkı sağlamayacağını düşünüyoruz. İşçi sağlığı ve İş güvenliği gibi toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren konularda tüm tarafların işbirliğinin önemini vurguluyor, Oda olarak buna hazır olduğumuzu bir kez daha yineliyoruz.

Sayın Konuklar,

7 Mayıs 2011 tarihinde özel sektöre ait Eti Gümüş A.Ş.‘nin Kütahya‘da bulunan gümüş madeni işletmesinin birbirine bağlı atık depolama barajlarından birinin seddesinin (su durdurma seti)  bir kısmı yıkılmış ve sulu atık malzeme diğer havuzları doldurmuştur. Bunun sonucunda atık yükü, alttaki barajların seddesine yüklenmiş ve tehlike oluşturmuştur. Olayın nedenini ve olası sonuçlarını incelemek üzere konuyla ilgili uzmanlarımız görevlendirilmiş ve olay mahalline gönderilmiştir. Yerinde yapılacak inceleme ve değerlendirmeler sonucunda elde edilecek bilgiler kamuoyuyla paylaşılacaktır. Ancak, bu tür olayların özünde özelleştirmeler, kar hırsı  ve denetim yetersizliklerinin olduğu da bir gerçektir. Bu anlamda denetimlerin yerinden yapılabilmesi için MİGEM‘in tüm illerde teşkilatlanması ve buralarda maden mühendisi istihdamı zorunluluğu  yaşanan olaylarla bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Sayın Konuklar,

Ülkemiz, liberal ekonominin gerekliliği zannederek planlama düşüncesinden vazgeçip  tüm önceliğini piyasanın ihtiyaçlarına göre şekillendirirken, AB geleceğini planlamakta ve ülkeleri için gerekli madenleri nasıl ve nereden tedarik edeceklerinin hesaplarını uzun vadeli olarak yapmaktadır. AB‘nin hazırlattığı "Avrupa Birliği için Kritik Hammaddeler" raporu incelendiğinde olayın önemi ve boyutu daha iyi anlaşılmaktadır. Aynı şekilde ABD‘de, Çin‘de madenlerini ve sanayilerini korumak için uzun vadeli stratejiler oluşturmakta ve önlemler almaktadır. Bu durumda; ülkemizin de madencilik politikalarını oluşturması, madencilik sektörünü planlaması, "stratejik madenlerini" belirlemesi  ve uzun vadeli stratejiler belirlemesi hayati önem arz etmektedir. Bu görev öncelikle siyasi iktidarlara düşmektedir.  Bu konularda  da, çalışmalar yapmak ve hazırladığımız raporları ilgililere iletmek, kamuoyunu bilgilendirmek Odamızın  görevleri arasında olup, gerekli çalışmalar yapılmaktadır.                                                                                              

Değerli Katılımcılar,

Bugün burada Odamız tarafından 22.sini düzenlediğimiz Türkiye Madencilik Kongresi nedeniyle bir aradayız. Söz konusu Kongre, ülkemizin ve tüm madencilik camiasının etkinliği olup, buradan çıkan bilimsel ve teknik  sonuçlar yine ülkemizin ve sektörün yararına değerlendirilmektedir. Bu anlamda  uzun yıllardır aksamadan sürdürülen bu Kongre sektörün tüm bileşenleri tarafından desteklenmiştir. Odamız, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkemizin ve sektörümüzün yararına olan  çalışmaları  yapmaya devam edecektir.

Bu değerlendirmeler ışığında birkaç önemli başlığı sizlerle paylaşmak istiyorum.

-Madencilik sektörüne gereken önemin verilmesi için Madencilik Bakanlığı kurulmalıdır.

-Uzun, orta ve kısa vadeli stratejilerin belirlenmesi amacıyla tüm tarafların katılacağı Madencilik Şurası toplanmalıdır.

-İş Güvenliği Yasası ve İş Güvenliği Mühendisliği Yönetmeliği, meslek odalarının da görüşleri dikkate alınarak çıkarılmalıdır.

-Madenlerde kamu denetiminin sağlıklı yapılabilmesi için MİGEM‘in taşra teşkilatı kurulmalı, bu yapı maden mühendisleri ve diğer teknik elemanlarca güçlendirilmelidir.

Değerli Konuklar,

Bu düşüncelerle;  başta Kongre Yürütme Kurulu Başkanı  olmak üzere, Yürütme Kurulu Üyelerine, Kongre Bilim Kuruluna ve oturum yöneticilerine, bildiri sunan bilim insanlarına ve meslektaşlarımıza, yurt dışından katılarak kongremizi zenginleştiren bilim insanlarına, kongrenin düzenlenmesinde ve yürütümünde emeği geçenlere, kongremize katkıda bulunan değerli kamu ve özel madencilik kurum ve kuruluşlarının yöneticilerine, bizzat katılarak bizi onurlandıran herkese, şahsım ve Yönetim Kurulu adına teşekkür ediyor, hepinize tekrar hoş geldiniz diyor, saygılar sunuyorum.

Mehmet TORUN

TMMOB Maden Mühendisleri Odası

Yönetim Kurulu Başkanı

Okunma Sayısı: 1237
Yayın Tarihi: 11.05.2011