TMMOB Maden Mühendisleri Odası

"UĞURLAR OLSUN" ile "GEÇMIŞ OLSUN" arasında sıkışan bir ömür.

"UĞURLAR OLSUN" ile "GEÇMIŞ OLSUN" arasında sıkışan bir ömür.

Zonguldak maden emekçilerinin çalışma ortamı ve koşulları hakkında "-21. yüzyılda Zonguldak maden işletmelerinde çalışma hayatı: Bir kesit-Tek gerçek"  konulu araştırmayı yapan ve yayınlayan Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümü Öğretim Üyesi ve İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Üyesi Yrd. Doç. Dr. Berna Güler Müftüoğlu ile araştırması üzerine Yönetim Kurulu Üyemiz Hürriyet Demirhan  söyleşi yaptı. Bize zaman ayırdığı için Berna Güler Müftüoğlu‘na teşekkür ediyoruz. Söz konusu araştırma internet sitemizde yeralmaktadır.


Bize Zonguldak kömür işçileri üzerine yaptığınız araştırmayı kısaca anlatır mısınız?

2009 yılında M.Ü. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü son sınıf öğrencim bir maden işçisi ailenin kızı olan Bağdagül Tanış bitirme tezini Zonguldak maden işletmelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği üzerinde yapmaya karar verdi. Benim de çalışmalarımın büyük bir çoğunluğu olguları yerinde gözlenmek ve gerçekliği ortaya çıkarmasını içermektedir. Öğrencimin de bu çabayı paylaşıyor olması beni çok mutlu etmişti. Öğrencime destek olmayı istemem ile birlikte her ikimizin de hayatımızda edindiğimiz en olağanüstü tecrübe ve bilgi birikimine sahip olduğumuzu ifade edebilirim. Toplumsal olguları araştırabilmemiz için seçtiğimiz eleştirisel yöntem; bütünden parçaya gitmek, bütün dediğimiz sistem, sistem ise kapitalist üretim ilişkileri olup sisteme ait politik, ekonomik ve sosyal bağların bütünlüklü incelenmesidir. Daha sonra Zonguldak bölgesinin incelenmesi, son aşama olarak üretim alanı olan maden işletmeleri ve üretimin öznesi olan maden emekçileri incelenmiştir.

Zonguldak‘ta üç tip maden işletmesi olduğu saptanmıştır. Bunlar devlet işletmesi olan TTK, özel ocaklar ve kaçak işletmelerdir. 2009 yılının Şubat ayında bölgenin en fazla maden işletmelerini barındıran Çatalağzı ilçesine gidilmiştir.

Neo-liberal politikaların uygulandığı 1980 sonrasında TTK özelleştirme kapsamına alınmıştır. 1989- 1990 yılında bahar eylemleri ardından TTK işçileri "Büyük Zonguldak Yürüyüşü" ve direnişi gerçekleştirilmesinin ardından özelleştirilme kapsamından çıkartılmıştır. Ancak rekabet-etkinlik-verimlilik-performans-standartlaşma adı altında 80 öncesi yaklaşık 60 bin çalışanı olan TTK yaklaşık 9 bin çalışana düşürülmüş olduğu tespit edilmiş olup, yerinde işçilerle görüşmelerimizde "20 işçinin yapacağı işi, artık 5 işçi yapıyoruz" ifadesi sıkıştırılmış ve yoğunlaştırılmış çalışmanın gerçekleştirildiği görülmüştür. Öte yandan TTK‘da bazı işlerin taşerona devrediliyor olması ve taşeron işletmelerin işçilerinin güvencesiz çalışıyor olması ve taahhüt edilen zamanda işin tamamlanması zorunluluğu ölümlü iş kazasını artırmaktadır. Dünyanın en ağır ve tehlikeli işlerinden olan madenciliğin piyasa ve rekabet koşullarına terk edilmesi; bireysel faydanın önünü açılıp, maliyet ve risklerin topluma aktarılması dönemin ilkesel koşullarıdır. Bireysel faydanın artırılmasının en etkin yolunun kamu işletmelerinin işlevsizleştirilmesi ve özel işletmelerin kurulmasının sağlanmasıdır. Böylelikle bölgede özel ocak sayısı artışmış ancak aynı zamanda daha henüz net bir sayı elde edilemeyen kaçak ocakları sayısı da artmıştır. Kamusal denetimin sağlanamıyor olması da kaçak ocakları devamlılıkları sağlanırken, diğer yandan işçi sağlığı ve güvenliği konuşlarına ait çalışma koşulları tamamen bertaraf edilmektedir. Böylece küçük işyerleri ayakta kalabilmekte, emekçiler karın tokluğuna çalışıp, işsizliğin korkutucu hali, eve aş götürebilmek uğruna ölümle, sakat kalmakla ve meslek hastalıklarıyla yan yana yaşam sürdürmektedirler. 

Biz sosyal bilimcilerin en zor anları sanırım toplumsal araştırmalarımızın sonuçlarını beyan ettiğimiz de insan yaşamlarının yok olduğunu ve olacağına dair tespitlerin hiçe sayılmasıdır. 2010 yılının Mayıs ayında -bir yıl önce öğrencim ve benim girdiğimiz- Karadon TTK‘da 30 işçimiz yaşamını kaybetmiş 2 işçinin cansız bedenlerine uzun bir aradan sonra ulaşılmış olduğu dönemde "ben de öldüm" dediğim kulaklarımda hala. Çünkü hala, Türkiye‘nin dört bir yanındaki maden ocaklarında önlenebilir ve engellenebilir iş kazalarında emekçiler ölüyorlar, sakat kalıyorlar ve meslek hastalıklarıyla ömür tüketiyorlar.

Maden emekçilerinin Türkiye‘deki diğer emekçilerden farklı bir yanını gözlemlediniz mi?

Öyle bir iş ki maden işçiliği: Evden çıkarken -Uğurlar olsun, diye aile fertlerince işe gönderilip, maden ocağının girişinde de kocaman bir yazıyla "UĞURLAR OLSUN" diye içeri girilirken, her gün yerin yüzlerce altında karanlıkta çalışmak, kömür havası solumak ve daima tehlike altında olmak ölümle temas halinde iş saati geçirmektir. Ve de ocak çıkışında kocaman bir yazıyla "GEÇMİŞ OLSUN" diye iş yerinden çıkmaktır. Eve gelindiğinde ise -"Geçmiş olsun, bugünümüze de şükür" ifadesiyle karşılanmaktır. Birilerinin aydınlıkta kalması için birilerinin yerin altında ölümle temas halinde çalışmaya mecbur bırakılmaktır. Tarihin belirli dönemlerinde Zonguldak maden işletmelerinde "iş mükellefiyeti" nin (zorla çalıştırma) uygulandığını biliyoruz. Öte yandan günümüzde hem uluslararası hem de iç mevzuatta zorla çalıştırılmanın yasak olduğunu da biliyoruz. Günümüzde liberal ekonominin öyle "bir görünmeyen bir el" i var ki "en kötü iş işsizlikten daha iyidir" fikrinin içselleştirilmesi, işsizlik baskısı ve yoksullaşma zorla çalıştırmanın dolaylı değil artık dolaysız hali olmaktadır.  Öte yandan tarih, üretimin öznesi olduğunu farkına varmış olan maden işçilerinin direniş, mücadele ve çatışma halleri sonrasında üretimden gelen güçlerini kullanabilme kabiliyetleri ve de kazanımlarıyla dolu olduğunu da bilmemiz gerekiyor. Tüm bu durumlar diğer emekçilerden maden emekçilerini ayıran en önemli özellikler diyebilirim.

Çok sık oluşan iş kazaları maden işçilerinin ve ailelerinin ruh sağlığını nasıl etkiliyor? Çalışmalarınızda böyle bir bilgi edindiniz mi?

İş kazası dendiği zaman madenci işçileri ve maden mühendisleri ölümlü iş kazalarından bahsederlerken grizu patlaması, tavan çökmesi diğerlerini ise irili ufaklı kazalar diye adlandırılır. Oysa vagonlar arasına sıkışma, taş ve kömür çıkartımı esnasında derin sıyrıklar oluşmaktadır. Bununla birlikte kart basma uygulamalarının bulunduğu ocaklarda işi bitmiş olan işçilerin dışarı çıkmasına izin verilmeyip nemli vücutlarla yerin altında soğuk, nemli, temiz havanın bulunmadığı ortamda kalan işçiler kolaylıkla akciğer hastalığı olan bronşite maruz kalmaktadırlar. Önlem alınmaması hailinde hassaslaşan akciğerler, kronik hastalıkları beraberinden getirmektedir. Maden işçileri ocaktan çıktıktan sonra duş almaları zorunlu olup, sıcak suyun dahi olmadığı ve de vücut temizliği için verilen sabunların yetersizliği, eve gelir gelmez kendi mevcut koşullarında temizliğin sağlamaya çalışmaktadırlar. Uzun süre kömür tozuna maruz kalan deride cilt hastalıkları baş göstermektedir. Hastalıklarla mücadele eş, anne ve çocuklar her zaman teyakkuz halinde olmasını gerektirir. 7,5-8 saatlik iş günü ardında ocağın uzağında oturan işçiler kendi koşullarında eve ulaşmaya çalıştıklarında en az iki saat sürerken bu işçiler işe yetişebilmek için en az iki saat erken kalkmak zorundadır. 8 saat uyuması gerekiyor ki maden işçileri bir sonraki gün temposu yüksek ağır işçiliğini gerçekleştirebilsinler. Kendisine 4 saati kalan maden işçisi çocuklarına dahi vakit ayıramıyor. Kadınların ve çocukların ifadesi ile kahveye gitmelerine sigarasına ve kaçamak yaptıkları içki içmelerine göz yumarlarken, onların dar zamanda keyifli dakikalar geçirmelerine fedakârlık gösterirler. Küçük sevinçlerin dahi az yaşandığı evlerde, mahallerde de yediden yetmişe herkes bol miktarda acının ve kederin yaşandığı ömürlerini tüketirler. Madende çalışan erkekler başta olmak üzere ailedeki diğer fertler için kadınların en yoğun biçimde emek sarf ettiği hasta bakımıdır. Diğer yandan ilçede her gün geçmez ki bir kişi ölmesin ve ilçe halkı cenazede buluşmasın. Acıyı bastıran erkekler, yası yaşayan ve sürdürenler ise kadınlardır...

Çalışmalarınızda maden mühendisleri ile görüştünüz mü? Maden Mühendislerinin çalışma koşullarını çalışmanızda gözlemleyebildiniz mi?

İki mühendisle birebir görüşebildik. 2009 Şubat ayında Çatalağzı‘na vardığımız gün Karadon TTK‘da dranaj kayması olmuştu ve çöküntü altında kalan iki işçi yaşamını kaybetmişti. Hemen kaybın yaşandığı yere vardığımızda bir maden mühendisi bize son derece teknik donanımları yüksek bir değerlendirmede bulundu. Ancak en etkili ifade ise drenaj kaymasının işin doğasından kaynaklandığını, öyle durumlar vardır ki kontrol edilemez olduğunu söylemişti. Oysaki önlenebilir ve engellenebilir olduğunu sonradan öğrendik. TTK işletmeleri etkinlik-maliyet hesabı üzerinden çalışıyor olması teknik donanımların yükseltilmesinin, maliyetleri artırması eksik donanımla çalışılması, dolayısıyla her bir eksikliği işin doğası içine dâhil edilebilmeyi kolaylaştırmaktadır. Öte yandan daha az işçi çalıştırılması, buna paralel olarak daha az mühendis çalıştırılması, denetim ve kontrol etkinliğinin ise daha az yapılmasını beraberinde getirmektedir. Mühendisler de bu durumun farkındalar. Ancak memleketin diğer emekçileri gibi işsizlik baskısı, yoksullaşma ve yoksunlaşmayı yaşayan maden mühendisleri işlerini kaybetme endişesiyle mevcut durumu aşırı bir koruma hissiyatını yaşarken, işine de yabancılaşmaktadırlar.

Diğer bir maden mühendisi ise bizi Karadon maden ocağı gezdirdi ve tüm mevcut durumla ilgili detaylı bilgi verdi ve ocaktan çıkan işçilerle görüşme fırsatını bize tanıdı. Bu bizim için çok değerli bir yaklaşımdı. Ancak diğer maden mühendisi gibi işine yabancılaşmış olduğunu şu ifadeden net biçimde anlayabiliriz: "Maden işçilerinin ayaklara gidiş mesafesi 2 saat ve taşıdıkları ise 10 kg mı buluyor. 4 saat ayaklarda çalışıyorlar ve işleri bitirip, 2 saat mesafeyi kat ettikten sonra gün yüzüne çıkıyorlar. Eskiden işçileri taşıyan vagonlar vardı. Ancak bunların sayısını azalttık. Onarımı pahalı ve değiştirilmesi masraflı olmaktadır. Şimdi yürüyerek gidiyorlar. Yürümeyi seviyorlar." Diğer mühendis söze giriyor: "Ocağa uzak yerden gelenler de var.  En az 2 saat de işin başına yürüyerek gittiklerinde yorgun ve bitkin oluyorlar. Yorgunluktan dolayı dikkat azalıyor ve daha sık iş kazasına neden olabiliyor". Öteki mühendisin cevabı oldukça net: "Abartmayalım, iş kazalarını vagon azlığına bağlayamayız."  Çalışma koşullarının kötüleşmesi sadece teknik nedenlerle olmayıp aynı zamanda politik, ekonomik ve sosyal koşulların etkili olduğunu görememek, dünyayı sayısal ve istatistiki bilgiler kümesine indirgeyen mühendislik bilgisinin kullanılması mühendislerin kendi çalışma koşulları farkına varmayı son derece güçleştirmektedir. Oysa maden işçileri gibi mühendisler de işçilerdir ve hepsinin de ortak hikâyesidir. Ne var ki mühendislerin işyerinde yönetici statüleri ikircikli konumları hikâyenin içinde olduklarının farkına varmalarını zorlaştırdığını ifade etmem yanlış olmayacaktır.

Maden işçilerinin bakışı açısından maden mühendislerinin konumu nedir?

Maden işçilerinin bakışı açısından maden mühendislerinin konumuna dair herhangi bir soru sorulmamıştır. Ancak maden işçilerinin işçi sendikalarına bakışları ve üye olanların sendika ile kurdukları ilişkinin niteliği ve sıklığı konusunda bilgi alınmaya çalışılmıştır. TTK‘nda çalışan işçilerin hepsi sendikalı olup sendikanın ilgisizliğinden yakınırlarken, sendikaları "koltukçu sendika" olarak nitelemektedirler. TTK‘da sözleşmeli çalışanların artışı ve taşeron şirketlerin işçilerin çalıştırılması sendikalı işçi sayısının azalmasını sağlamaktadır. Kolektif güç azalırken, işyeri koşullarının işyerinde bizzat denetimini sağlayacak olan işyeri temsilciliğin sağlıklı çalışmaması da denetim ve kontrolün zayıflamasına etken teşkil etmektedir. Öte yandan işçi sendikasının yönetiminin tanıdık ve tanışık (hemşehri ilişkisi, akrabalık ilişkisi gibi) olanların ayaklarda kömür çıkarma işinden alınıp pano da, havalandırma bölümlerinde çalışmasına olanak sağlanmasının adaletsizliği ve eşitsizliği daha da artırdığına işaret edilmektedir. Yönetimlerinin de uzun süreli işçilik yapanların değil de kısa zaman işçilik yapan sendika yöneticilerin yer alması, gün yüzünde çalışmaya başlamalarının ardından yer altında olup bitenleri kavrayabilmelerinin zorlukları dile getirilmiştir. Öte yandan özel ve kaçak ocaklarda sendikasız örgütsüz çalışanlar gün geçtikçe artmaktadır. Bu artış karşısında işçi sendikalarının güçlü örgütsel birlik sağlayamadıkları gibi bürokratik sendikal anlayış içinde mevcut koşullara cevap üretemeyen içe dönük yapılanmayı benimsediği açıktır.      

Her dönemde muhalif ve aktif rol oynayan maden emekçilerinin son dönemdeki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İşçi sendikalarının işlevsizleşmesi, emekten yana örgütlerin sessizleşmesiyle birlikte her türlü mücadele alanını birey olarak işçilerinin kendilerine bırakılması kolektif irade gösterebilmeyi zorlaştırmaktadır. Bununla birlikte mevcut ekonomik düzenin getirdiği koşullarda bir yandan çalışma koşullarının yıkımına neden olurken, diğer yandan eğitim, sağlık, emeklilik gibi sosyal hakların parayla satın alınan metaya dönüştürülmüş, ücretlerin açlık seviyesi ile yoksulluk seviyesi arasında seyreden sarkaç olması ancak günün kurtarılmaya çalışılması, ortak mücadele gücünü kıran en önemli koşullardır. Öte yandan kapitalist üretim ilişkilerinin dönüştürücü gücü olan sermaye, mücadele alanını derinleştirmek de ve genişletmektedir. Sermaye- emek, sermaye-sermaye ve sermaye-devlet ilişkilerini iyi değerlendirmek gerekiyor. Sermaye; hem iş yeri içinde, hem de işyeri dışında her alanda mücadeleyi üretimin esas öznesi olan emekçilere karşı yürütmektedir. Çünkü emeğin gücünün farkında olan sermaye, emeğin gücünü farkına vardıracak her türlü mücadele araçlarını geliştirmektedir. Aslında eşit kuvvetlere sahip mücadele alanında, her an üretimi durdurabilme kapasitesine sahip emekçilerin varlığı en güçlü taraf olduğunun gerçeğinden her geçen gün uzaklaştırılma halinde olduğu kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Ancak bunun böyle gitmeyeceği çok açıktır. Gitmediğinin emarelerini görmekteyiz. Son yıllarda madenlerde direniş, eylem ve grevler yaygınlaşamasa da yaşanıyor olması emekçiler lehine gelişmelerin olacağına dair ışık tutmaktadır. 

TMMOB ve Maden Mühendisleri Odasının teknik ve teknolojik gelişmelerin, emek ve emekçiden yana kullanımları konusunda neler düşünüyorsunuz?

Emekten yana teknik ve teknolojik gelişmelerin sağlanma çok değerli bir çaba. Ancak öncelikle iki soruya çok net cevap vermek gerekiyor: Bunlardan biri, emekten yana teknik ve teknoloji gelişmeler fetişleştirilerek kapitalist üretim ilişkilerinin var ettiği koşullarda mı? (Kapitalist üretim ilişkileri dediğimizde ne anlıyoruz?) Diğeri ise güzel günlerin habercisi olan özgür dünyanın üretim anlayışını ortaya çıkartacak toplumsal ihtiyaçların hedef alan teknik ve teknolojinin kullanıldığı yaşam anlayışı için mi?  Kanımca aşkın gelecek için mühendislik bilgisinin, donanımının, yaratıcılık kapasitesinin yüksekliğini, güzel günlerin yaşanacağı üretim anlayışının oluşturma potansiyelini keşfetme zamanı olduğunu görmemiz gerekiyor.

Odamız üyelerine iletmek istediğiniz başka görüşleriniz var mı?

Mesleğin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi için odalar her türlü çabayı tüm üyeler adına gerçekleştirilmektedir. Öte yandan meslek odalarının üyeleri sınıf, statü ve gelir kazanımı açısından homojen bir profile sahip olmayıp, tam bir çatışma ve gerilim alanına da sahiptir. Bir yanıyla özel ocakların sayısının artışıyla üretim sermayesi edinmeyi başarabilen mühendislerin ocak sahibi olup sermayedar sınıfına dâhil olmaları gerçekleşirken, diğer yandan işçileşen, işsizleşen ve mülksüzleşen maden mühendisi sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Gün geçtikçe artan üniversite sayısı ve mezun olanları da eklediğimiz de işsizlik baskısı daha az ücretlerde çalışma rızasını kolaylaştırmakta, böylece çalışan yoksul kesimine daha kolay dâhil olunmaktadır. Bununla birlikte,  yer üstü ve yer altında bulunan özel sektör maden işletmelerin çok büyük bir kısmı küçük ve orta boy işletmelerin oluşturulması mühendis çalıştırma zorunluluğunun bu işyerlerinde uygulanmaması da istihdam koşullarını engellemektedir. Diğer yandan sermayenin istediği biçimde yeni iş sahaları beraberinde getirilmektedir. Bunlardan biri de yeni çıkan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasasında iç denetim mekanizması kaldırılarak bunun dışarıdan denetimini sağlayacak özel denetim firmalarında çalışılacak ya da sahibi olunacaktır. Ki uygulamaları artık görmekteyiz. Öte yandan yapı denetim işletmeleri gibi sermayeden bağımsız işletmelerin olması mümkün gözükmemektedir.

Öte yandan meslek bilgileri ve donanımı, sermaye kesiminin istek ve amaçları doğrultusunda şekillenmek de olup bilgiler eskitilip yeni bilgi ediniminin gerçekleştirilmesi konusu fetiş haline getirilmesi; sertifika programları, yetkinlik ve akreditasyon gibi. Sürekli ve bitmek bilmeyen yenilenme olgusu toplumsal düşünme kapasitesini de ortadan kaldırdığı gibi artan iş kazası ve meslek hastalıklarını da bertaraf etmemektir.

Tüm bu koşullar sadece maden odalarında değil TMMOB ve diğer içindekileri de kapsamaktadır. İçerdeki çatışma ve çekişme halleri, sermaye-devlet ilişkisi bağlamında mevcut iktidarın odaları etkisizleştirme çabaları da eklenince toplumsal mücadele alanı daraltılmaktadır. Oysa giderek artan mühendis işçiler, işsizler ve mülksüzler mücadele havuzunu büyütmektedir. Tüm bunların bize gösterdiği odaların, üyelerince öz eleştirilerinin yapılması ve toplumsal mücadele kanatlarının çok net biçimde tanımlanması ihtiyaçtan öte bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum.

 

Okunma Sayısı: 1880
Yayın Tarihi: 27.08.2012