TMMOB Maden Mühendisleri Odası

YENİ PETROL YASASI, ULUSAL ÖNCELİKLERİMİZE GÖRE DEĞİŞTİRİLMELİDİR

6326 Sayılı Petrol Kanunu‘nu değiştiren Türk Petrol Kanunu Tasarısı, TBMM Komisyonlarında kabul edilmiştir. Tasarı önümüzdeki günlerde Genel Kurul‘da görüşülecektir. Son yıllarda enerji kaynakları içerisinde petrolün giderek önemini kaybedeceği yönündeki tartışmalar ağırlık kazanmıştır. Alternatif enerji kaynaklarının varlığı ile petrol rezervlerinin hızla tükenmesi, bu iddianın dayanaklarını oluşturmaktadır. Ancak, gerek alternatif enerji kaynaklarının yeterince ekonomik hale gelmemiş olması gerek de yeni yatırımlarla birlikte yeni petrol rezervlerinin keşfedilmeye devam etmesi, petrolün bir stratejik ürün olarak öneminin azalmasını engellemektedir. 1954 yılı ise ülkemizde petrol sektörü açısından dönüm noktası olmuş; önce 6326 Sayılı Petrol Yasası çıkarılmış ve aynı yasaya dayalı olarak Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) kurulmuştur. Kamu şirketi TPAO, kuruluş yasasındaki hükme dayanarak, zamanla ham petrol rafinajı, taşıma, pazarlama, petrokimya ve gübre sanayi alanlarında faaliyet yürüten şirketler kurarak öngörülen dikey entegre yapıyı dünyadaki uygulamalar paralelinde gerçekleştirmiştir.

Ülkemizde benimsenen özelleştirme politikaları çerçevesinde, 1980‘li yılların ikinci yarısından başlayarak entegre yapının gelir getiren zincirlerindeki TÜPRAŞ, POAŞ, DİTAŞ, PETKİM, İGSAŞ özelleştirme kapsamına alınarak, BOTAŞ ise teşekkül haline getirilerek TPAO‘nun bağlı ortaklıkları statüsünden çıkarılmıştır. Dikey entegre yapının parçalanarak sona ermesiyle, rafinaj, petrol ürünlerini pazarlama/dağıtım, petrokimya, boru hatlarıyla ham petrol/doğal gaz taşımacılığı TPAO‘nun faaliyet konusu olmaktan çıkmıştır. TPAO‘nun faaliyet alanı, petrol/doğal gaz arama, sondaj ve üretim ile sınırlı hale gelmiştir. Dünyada neo-liberal politikaların yaygınlaşmasına karşın birçok ülkede petrol sektöründeki kamu işletmeleri varlığını sürdürür ve entegre yapıları korunurken, temel enerji kaynağımız petrol sektöründe TPAO, adeta kolsuz-kanatsız hale getirilmiştir. Petrol sektöründe gerçekleştirilen özelleştirmeler, herhangi bir üretim-tüketim projeksiyonuna dayanmadan, ülkemizin toplumsal ve iktisadi çıkarları gözetilmeden yani sektörel herhangi bir planlama yapılmadan gerçekleştirilmiştir. Kamunun varlığının büyük ölçüde zayıflatıldığı sektörde, bazı halkalarda kamu varlığı tümüyle sona ermiştir.

Ülkemizde yurtiçi petrol üretimi, toplam petrol tüketiminin oldukça düşük bir kısmını karşılayabildiği için bu üründe ihtiyacın büyük bir bölümü ithalatla karşılanmaktadır. Ülkemizin petrol ve petrol ürünleri ile doğal gaz ithalatına ödediği meblağ yıllar içerisinde katlanarak artmaktadır. Ülkemiz,  ithal ettiği petrol ve doğalgaza yüz milyarlarca  dolar döviz ödemiştir. Bu tablo, ülkemizde her damla petrolün en etkin şekilde değerlendirilerek yüksek katma değerli ürünlere dönüştürülmesi gereğini bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu da ancak, petrol sektöründe dikey entegrasyonun geçmişte olduğu gibi kamu eliyle yeniden sağlanması ile mümkündür. Enerji ihtiyacımız ve ülke ekonomisinin koşulları, sektörün üretimden rafinaja, petrokimyadan akaryakıt dağıtıma, kamucu yeni bir atılımı zorunlu kılmaktadır. Oysa bugün yapılmak istenen çok uluslu şirketlere ruhsat verilerek petrol araması yaptırmak ve bunun sonucunda işin kaymağını söz konusu şirketlere kaptırmaktır. Bunun için petrol kanunu değiştirilmeye çalışılmaktadır.

Son yıllarda birçok şirket, potansiyel olduğuna inanılan ülkelerde arama ve üretim yapmak için birbirleriyle rekabet halindedir. Dünya, petrol ve doğal gaz kaynaklarının kontrolünü ele geçirmek isteyen güçler arasında askeri güç kullanımına kadar giden bir uluslararası mücadeleye tanık olmaktadır. Birçok ülke kendi kamu şirketleri ile bu konuda uluslararası yarışa dahil olmaktadır.

Ülkemizde cumhuriyet tarihi boyunca toplam 3600 kuyu açılmıştır. Dünyada ise her yıl 20.000‘den fazla sayıda arama kuyusu açılmaktadır. Ülkemizde petrolün aranması, çıkartılması ve işletilmesi için gereken bütçe ve teknoloji her zaman yetersiz kalmıştır. Bu yetersizliklere rağmen TPAO‘nun çalışmaları takdir edilmelidir. TPAO‘nun ve bağlı kuruluşlarının önündeki en temel engel bu kurumlar üzerindeki siyasal müdahaleler ve yağmadır. Bu yağma ve müdahaleler, kurumların verimli ve etkin çalışmalarına engel olmaktadır. Türkiye‘nin arama sorununu aşmak için, ülkenin bu alandaki teknoloji ve kaynaklarını geliştirici yönlerini ortaya çıkaran, ARGE‘ye pay ayrılmasını teşvik eden bir yönde yasal düzenlemeye gereksinimi varken, "gelin petrol bulun gerisi sizin" anlayışı yapılan yasa çalışmasına egemen olmuştur.

Son dönemlerde çıkarılan pek çok yasa gibi bu yasanın da Dünya Bankası ve uluslararası tekellerin öncelikleri doğrultusunda hazırlandığını söyleyebiliriz. Petrol Yasası‘nın yasalaşma süreci, ülkemizin kapitalist küreselleşmeye tam teslimiyetinin somut bir örneğidir.

Yapılması gereken, ülkemizin yeraltı kaynaklarının kamu yararı doğrultusunda, kamu eliyle, çevreye duyarlı bir şekilde aranıp bulunması ve halkımızın menfaatleri doğrultusunda değerlendirilmesidir. Türk Petrol Kanunu" ulusal çıkarlar ve kamu yararı göz önüne alınarak düzenlenmelidir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

TMMOB

MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI

YÖNETİM KURULU

29 Mart 2013, Ankara

Okunma Sayısı: 2161
Yayın Tarihi: 28.03.2013