Yerli Kömür Kaynaklarımızı Yeterince Kullanabiliyor Muyuz ?
Dünya toplam elektrik üretiminin % 38,1‘i kömürden karşılanmaktadır. Bu oran Polonya‘da % 96, Avustralya‘da % 84, Çin‘de % 80, ABD‘de % 56, Yunanistan‘da, % 69, Danimarka‘da % 52, Almanya‘da % 51 ve Hollanda‘da % 42‘dir. Doğal gaz üreticisi ülkelerde bile, doğal gazın elektrik enerji üretiminde kullanım oranı % 15‘ lerde iken, gazın tamamını ithal eden ülkemizde bu oranın % 50‘lerde olması düşündürücüdür.
2006 yılı verilerine göre; Rusya‘dan 6,5 milyon ton, Kolombiya‘dan 2,5 milyon ton, ABD‘ den 2,5 milyon ton, Güney Afrika‘dan 1,5 milyon ton, Kanada‘dan 1 milyon ton, Venezuella‘dan 1 milyon ton, Avustralya‘dan 0,5 milyon ton ve diğer ülkelerden de 0,5 milyon ton olmak üzere toplam 16 milyon ton kömür ithal edilmiş ve buna karşılık 3 milyar dolar ödenmiştir. Son yıllarda ithal kömüre yılda yaklaşık 4 milyar dolara yakın döviz ödenmektedir. Tüm maden ihracatımızın 3 milyar dolar olduğu düşünüldüğünde ne kadar yanlış bir politika uygulandığı daha net görülebilecektir.
Ülkemizde elektrik üretiminde kullanılabilecek 9,5 milyar ton linyit rezervi bulunmaktadır. Bir ülkede geniş kömür rezervlerinin bulunması, o ülke için enerji arz güvenliğinin sağlanması bakımından çok büyük bir avantaj anlamına gelmektedir. Ülkemiz kömür rezervlerinin ancak yarısına yakınını kullanabilmektedir. Temiz kömür teknolojilerinin bugün ulaştığı nokta göz önüne alındığında, söz konusu kaynaklardan çevresel etkilerin de en aza indirilerek elektrik enerjisinin üretilmesi en akılcı uygulama olacaktır. Neojen havzalardaki kömür aramaları büyük ölçüde tamamlanan ancak detay aramaların yapılması ihtiyacının da devam ettiği linyit sahalarımızdaki toplam rezervin yaklaşık % 65‘inin termik santral amaçlı üretilmesi mümkündür. Neojen sahalardaki aramalar detay olarak tamamlanmalıdır. Ekonomik olarak işletilebilecek ve termik santrallerde elektrik üretimine yönelik değerlendirilebilecek büyük miktarda rezerv mevcuttur. Bu rezervin kullanımına yönelik çalışmalar zaman geçirilmeden yürürlüğe sokulmalıdır.
Türkiye‘de toplam kömür rezervinin % 88,5‘ini oluşturan linyit kömürü rezervinin yaklaşık % 85‘i görünür rezerv kategorisindedir. 1990 yılına kadar 1.484.000 m sondajlı arama yapılmış olmasına rağmen, 1990 yılından günümüze kadar ancak 250.000 m sondajlı arama gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle kömür aramalarına hız verilmelidir.
Elbistan Linyit Havzası termik santral amaçlı değerlendirilmelidir. Türkiye linyit rezervlerinin yaklaşık % 40‘ını oluşturan Elbistan Linyit Havzası‘nda, halen işletilmekte olan Elbistan açık işletmesi rezervlerinin dışında, ekonomik olarak üretilebilecek 3 milyar tona yakın linyit bulunmakta olup, bu rakam toplam 7.000 MW gücünde termik santrallere karşılık gelmektedir.
Özel sektörün, ellerinde bulunan linyit sahalarını termik santral amaçlı değerlendirmeleri özendirilmelidir. Özel sektör ruhsatlarında bulunan linyit sahalarından ekonomik olarak üretilen linyite dayalı termik santrallerin kurulması özendirilmelidir. Bu durum özel sektör madenciliğine ivme kazandıracaktır.
Temiz kömür teknolojilerinin kullanımı teşvik edilmelidir. Isı değeri düşük, kül, nem ve kükürt değerleri yüksek olan kömürlerimizin iyileştirilmesi, dolayısıyla çevreye daha az zarar vermesinin sağlanması ve ithal kömürlerle rekabet koşullarının oluşturulması amaçlarıyla temiz kömür teknolojilerinin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
Küresel ticarete ilişkin kömür fiyatları incelendiğinde, diğer enerji kaynaklarının fiyatlarına göre daha önemli bir oranda kararlılık görünmektedir. Yıllar itibarıyla gerek petrol gerekse doğalgazda yüksek oranlarda artış ya da azalış gözlenirken kömür fiyatlarının çok dar bir aralıkta seyrettiği görülmektedir.
Elektrik üretimi amaçlı kullanılan buhar kömür ithalatındaki fiyatlar incelendiğinde, özellikle son yıllarda önemli gelişmeler olduğu görülmektedir. Buna göre, Japonya‘nın buhar kömürü ithal maliyeti 2006 yılında 1986 yılına göre % 41 ve 2000 yılına göre % 83 artış göstermiştir. Avrupa birliği ithalat maliyetleri de aynı dönemlere göre sırasıyla % 53 ve % 98 artmıştır. Bununla beraber, ithal buhar kömürü fiyatlarında 2003 yılından beri yaşanan hareketlilik ve 2007 yılındaki fiyat artışları çok daha çarpıcıdır. 6000 (Kcal/kg) kalorili Güney Afrika buhar kömürünün liman teslim (FOB) fiyatları 112 ABD Doları/ton seviyesine ulaşmıştır. Küresel kömür endüstrisinin elektronik ticaret platformu "global COAL" da 140 ABD Doları/ton fiyat teklifleri söz konusudur. Buhar kömüründe 2003 yılından beri % 200-250 oranında fiyat artışı olmuştur. Bunun başlıca nedenleri; Çin, Hindistan ve Endonezya gibi ülkelerin iç taleplerinin artması ile daha fazla kömür muhafaza etmek amacıyla ihracata vergi ve kota koyma eğilimleri gözlemlenmektedir. Ayrıca; Avustralya, Rusya ve Güney Afrika‘da özellikle taşımacılıkla ilgili altyapı sorunlarının artması kömür fiyatlarını yükseltmiştir. Tüm bunlara rağmen kömürün diğer fosil yakıtlara göre avantajları bulunmaktadır.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında; enerjinin ekonomik gelişmenin temeli olduğu, bu nedenle ulusların kalkınmalarında ve refaha ulaşmalarında büyük önem taşıdığı, herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Ekonomik ve sosyal kalkınmanın en önemli temel girdisi olan enerjinin, dünyanın ve insanlığın geleceğindeki belirleyici konumu, her geçen gün daha da artmaktadır. Dolayısıyla, enerji planlamaları, bir ülkenin geleceğini, -refahını fakat krizlerini de- belirlemektedir. Bu anlamda, ülke enerji yönetimlerinin ileriye dönük planlama hatası yapma keyfiyetleri bulunmamaktadır. Hata yapıldığında bunun bedelinin çok ağır ödendiği hepimizce görülmüştür, görülmektedir.
Ancak, mevcut enerji yönetiminin planlamalarında bilimsellik ya da rasyonelliğin olduğunu söylemek mümkün değildir. Ülkemizin içine girdiği ekonomik krizlerde enerji yönetiminin payı, ciddi olarak sorgulanılmalıdır.
Söz konusu planlamalara göre, doğal gazın elektrik enerjisi üretimindeki payı, enerji arz güvenliğinden tamamen vazgeçilmesi anlamına gelecek şekilde, % 50‘lere kadar yükseltilmiş, mevcut ulusal kaynaklarımız enerji üretiminde ikinci plana atılmıştır.
1985 yılında elektrik üretimindeki payı %1 bile olmayan doğal gazın, 2007 yılında elektrik üretimindeki payının % 50‘lere varması, ancak yerli linyitlerimizin payının düşmesi, enerjide dışa bağımlılığı daha da arttıracak, dünyada ortaya çıkabilecek muhtemel bir enerji krizi durumunda Türkiye‘nin çok büyük yaralar almasına neden olacaktır.
Her tür ekonomik faaliyette olduğu gibi madencilik faaliyetlerinde de amaç, insanın refah ve mutluluğudur. İnsan onuruna ve emeğine saygı, madencilik faaliyetlerinin planlanma ve uygulanmasında hareket noktası olmalıdır. Kamu yararı öncelikli olarak göz önünde tutulmalıdır.
İthal kömüre fon uygulanmalı, petrokok ithalatı yasaklanmalıdır. Kömür ithalatçılarına sağlanan haksız ayrıcalık, ithal kömüre fon uygulanarak ortadan kaldırılmalıdır. Petrolün atık maddesi olan ve kanserojen madde içeren petrokok ithalatı yasaklanmalıdır.
Maden aramaları uzun yıllardır ihmal edilmiştir. Aramalarla ilgili etkin yasal ve yönetsel yapıların hızla tesisi ve çağdaş teknolojilerin kullanıldığı arama faaliyetlerinin, kamu denetiminde ve mutlaka rasyonel bir stratejik plan çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir.
Enerji güvenliğini tehdit eden, pahalı ve ülke içinde yaratılan katma değerin de döviz olarak yurt dışına aktarılmasına neden olan projelerden acilen vazgeçilmeli, istihdam ve katma değer yaratan yerli kömür kaynaklarımıza dayalı projelere öncelik verilmelidir. Ülkemizin güvenliği için gerekli ve sanayinin ihtiyacı olan ucuz enerji üretiminin sağlanması, bu enerjinin sürekli ve güvenilir olması açısından yerli kaynaklarımızın kullanılması bir zorunluluktur.
Mehmet TORUN
Maden Mühendisleri Odası Başkanı