Zonguldak Maden Mühendisleri Derneği Zonguldak Şubesi’nin 25. Dönem Olağan Genel Kurulu Dernek Lokalinde gerçekleştirildi.
30 Mayıs 2009 Cumartesi günü saat 12:00‘ de yapılan, Zonguldak Maden Mühendisleri Derneği Zonguldak Şubesi 25. Dönem Olağan Genel Kuruluna, TMMOB Maden Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Torun, Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şubesi Başkanı Erdoğan Kaymakçı, Zonguldak Baro Başkanı Kerem Ertem, Kozlu Belediye Başkanı Ali Bektaş, Zonguldak ADD 2. Başkanı Şükran Karahasan, KESK Dönem Sözcüsü İsmail Yıldız ve üyeler katıldı.
Genel kurulda söz alan TMMOB Maden Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet TORUN özetle " KESK‘e yapılan saldırıyı kınıyoruz, Oda olarak KESK‘in yanındayız. Küresel gelir eşitsizliği insanlık tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar derindir. Dünyanın en zengin yüzde 1‘lik nüfusunun elde ettiği gelir, en alttaki yüzde 57‘lik nüfusun gelirine eşittir. Son 20 yılda Milli Gelir 70‘den fazla ülkede düşmüştür. Dünya nüfusunun büyük bir kısmı günde 2 doların altında gelirle yaşamaya çalışmaktadır. En az 800 milyon kişi açlık ya da yetersiz beslenme ile mücadele etmektedir. 850 milyon kişi okur-yazar değildir. 2,5 milyon insan sağlık hizmetlerinden yoksundur. 3,3 milyon insan temiz suya ulaşamamaktadır. Dünyada kaynaklar yeterli olmasına karşın kapitalizmin eşitsiz bölüşümü sonucu bu eşitsizlik oluşmaktadır. Bu eşitsizliğe itiraz etmek her şeyden önce insan olarak önceliğimizdir. Bunun için mücadele etmekteyiz." dedi.
Genel Kurul açılış konuşmasını yapan 24. Dönem Zonguldak Maden Mühendisleri Derneği Başkanı Çağlar ÖZTÜRK;
27.05.2009 tarihinde Hakkari‘ nin Çukurca İlçesi Hantepe mevkiinde 6 askerin şehit olduğu, 1 ağır 8 erimizin yaralandığı hain pusuyu kınayarak başlamak istiyorum. Adına ister Güneydoğu, ister Kürt ve ister PKK yada terör sorunu densin!!! İsmi ne olursa olsun ülkemiz bu sorunu mutlaka çözmek zorundadır.
Ülkemizde uygulanan ekonomik politikalar Dünya Bankası ve IMF dayatmalı tamamen tekelci kapitalizmin çıkarlarına uygun politikalardır. Dolayısıyla oluşan Dünya Ekonomik Krizin ülkemizi etkilemesi ve varlıklarımızı küçültmesi kaçınılmazdır.
Tekelci kapitalizm birikimini, pazardaki emperyal hakimiyetini artırmaya devam ediyor ve edecektir. Yoksullar merkezin refahının bedelini; sistemin ayarı yapılırken çevre ülkeler faturayı ödeyeceklerdir. Çevre ülkelerin ürettiği mal ve hizmetler ucuza satılacak; teknolojiyi, ticareti ve yatırımı tekelleştirmiş ülkeler ise ürettikleri mal ve hizmetleri çok yüksek bedelle çevre ülkelere satarak neoliberal sömürü düzenini devam ettireceklerdir.
Bugün dünyamızda daha çok kar, daha çok sömürüden başka itici gücü bulunmayan vahşi kapitalizm, bugünkü adıyla küreselleşmenin baş mimarı ve jandarması A.B.D ‘dir.
Kalkınma ekonomik ve sosyal olarak toplumsal bir sorun olup, emperyalizmin hakim olduğu ülkelerde ekonomik ve toplumsal kalkınmanın olması mümkün değildir.
***A.B.D‘ nin var olduğu her yerde ;
Savaş ve savaş zenginleri,
Ölümler,
Komisyoncular ve haksız kazanç zenginleri,
Açlık, yoksulluk ve sefalet,
Yolsuzluk, hırsızlık,
Uşaklar ve işbirlikçiler var olacaktır.
2008 yılında patlayan kriz kapitalizmin kendi krizidir, yani kapitalizm krizin ta kendisidir. Krizi yaratanlar;
Uluslarüstü sermayenin; gelişmekte olan ülkelerdeki sermaye gruplarını kendi bünyelerine katacaklarını
Devlet yapılarının neoliberal politikalara uyumlu hale getirileceğini
Ulusal devletlerin ekonomik bağımsızlıklarının yok edilerek yıkılacağını
Emeği ucuzlatacağını ve örgütsüzleştireceğini,
Ülkelerde yeni sağ ve sığ politikalar oluşturulacağını hesaplamaktadır.
Dünya ve ülke gündemindeki gelişmeler sektörümüz ve mesleğimiz açısından değerlendirildiğinde durumun farklı olmadığı görülebilmektedir.
Özelleştirme politikalarının sonucunda sektörümüzün öncü kuruluşlarından TTK, TKİ ve ETİBANK gibi kuruluşlara ait pek çok işletmenin özelleştirildiği veya özelleştirmek için kapatıldığı, bununla da yetinmeyip taşeronlaştırma ve rödevans yöntemiyle içlerinin boşaltıldığı,
Elde kalanların kanunlar hiçe sayılarak siyasi iktidar yanlılarına peşkeş çekildiği,
Meslektaşlarımızın üretimden alınarak, soğutularak pasifize edildiği, siyasi gerici ve şoven kadrolaşmanın pervasızca sürdürüldüğü,
MTA MİGEM gibi kuruluşların işlevlerinden uzaklaştırılarak etkisizleştirildiği
Ülke sanayinin olduğu gibi madenciliğimizin ithalat ekonomisine bağımlı hale geldiği açıkça görülebilmektedir.
Dayatılan neoliberal politikalar Çoğunluğu değil azınlığı Halk egemenliğini değil sermaye egemenliğini esas almaktadır.
Neoliberal politikalarda egemenlik kayıtsız şartsız milletin değil küresel sermayenindir. Dolayısıyla bu gidiş;
Küresel imparatorluğa, Küresel faşizme sürükleniştir.
***Bunun için tekelci kapitalizmin olmazsa olmazları;
Ulus ve ulusal kavramların mutlaka yok edilmesi,
Ulus devletlerim yıkılması ve parçalanması,
Sermayenin uluslararası güvenliğinin tek merkezden, kontrollünün çok noktadan yapılması,
Ulusal orduların dağıtılması ve bölgesel güvenliğin özel güvenlik şirketlerine verilmesi,
Her türlü örgütlülüğün önünün kapatılması şeklindedir.
Ne yazık ki ülkemiz demokrasi adı altında 12 Eylül 1980‘ den beri emperyal politikalara hizmet eden siyasal hareketler tarafından yönetilip, yönlendirilmektedir. Ülkemizi yönetenler Türkiye‘ yi tam bir çelişkiler ülkesi haline getirmiş durumdadırlar.
Bir tarafta kendine aydın süsü verip, küreselleşmenin uşaklığını ilerleme sayanlar, bir tarafta konuşursam başıma ne gelir korkusuyla sindirilen insanlar,
Bir tarafta gözünü gerçeklere kapatmış nemelazımcı yığınlar, bir tarafta her şeye karşı demokrasicilik oynanması gerektiğini düşünen çaresiz insanlar,
Bir tarafta yoksulluğa iliklerine kadar yaşayan milyonlar, bir tarafta 1 milyon dolarlık villalarda oturanlar,
Bir yanda hastane kapılarında can veren yoksul insanlar, diğer yanda özel uçakları ile yurtdışına gidenler,
Biryanda bilimsel araştırmalarda Dünya ile yarışan üniversiteler, diğer tarafta olduğu çevreyi gericileştiren Fettullahcı cemaat üniversiteleri,
Bir tarafta hukuk vazgeçilmezdir ve mutlaka devletin de üzerindedir diyenler, bir yanda hukuku yalnız kendileri için varsayanlar,
Bir tarafta yoksulluk, diğer tarafta soygunlar, yolsuzluklar, hırsız politikacılar
Bir yanda demokrasiyi, hukuku ve insan haklarını savunan azınlıkta aydın ve medya grupları diğer tarafta satılmış kalemlerle donatılmış medya ve medya patronları,
12 Eylül 1980 ‘den beri ülkeyi yönetenler halkına yabancılaşmış ülkeyi uluslararası sermayenin ipoteği altına sokmuştur. Bu bağlamda;
Gümrük birliği antlaşmasına imza atarak uluslararası sermayeye gümrük muafiyeti sağladılar.
Tahkim yasasını onaylayarak ülkeyi ve geleceğini vesayet altına koydular
Cumhuriyet döneminin tüm ekonomik kazanımlarını yabancı ve yerli işbirlikçilere yok pahasına devrettiler
Madenlerimizi özelleştirdiler. Ülke topraklarının %17.5 ‘ini yabancı şirketlerin maden arama ve işletmesine açtılar
Akarsularımızın, özellikle Fırat ve Dicle‘nin sularının idaresinin uluslararası bir konsorsiyuma bırakılması projesine onay verdiler
Basını susturdular; kendilerine yandaş medya oluşturdular.
Darbe yapanlar dışarıda dolaşırken; devlet katında saygı, Marmaris‘te NÜ resimler yapıp sanatçı muamelesi görürken; kendilerine muhalif güçleri sindirme operasyonlarına giriştiler. Çağdaş Eğitim‘e destek ve gönül veren bu ülkenin onuru Türkan SAYLAN‘ a saldırdılar. Faili meçhul cinayetleri araştırmak yerine olayları içinden çıkılmaz hale getirdiler. Sağlığı ve eğitimi piyasalaştırdılar. Eğitimi çağdışı kafalara, Fettullah‘a ümmetçi güçlere teslim ettiler.
Bu günlerde ise;
Devleti Libarelleştirecek, anayasa mahkemesini ve tüm yargıyı kendi siyasal yapılarına uygun hale getirecek, teokratik bir devlet yapısının yolunu açıp kendilerini güvenceye alacak sözüm ona sivil anayasa çalışmalarına başladılar.
Görüldüğü gibi Türkiye kuşatma altındadır. Neoliberal politikaları uygulayacak teokratik bir rejime çeyrek kalmıştır.
"Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir" diyen emperyal güçlere ve onların yerli işbirlikçilerine, teokratik neoliberal bir devlete geçit vermemek için; ülkemizin aydınlık geleceği için
Tüm demokrasi güçleri bir arada demokratik, laik, çağdaş ve tam bağımsız ileri demokratik bir devlet için el ele vermek zorundayız.
Boş sözü, boş muhalefeti bırakıp kayıplar verme pahasına mücadeleye devam etmek zorundayız. Unutmayalım ki bizi yutmak isteyen emperyalizm ve bizi yok etmek isteyen kapitalizme karşı; şarkın mazlum milletleri adına mücadele bu toraklarda bizim halkımız tarafından verildi.
Dostluğun kardeşliğin gölgesinde; sevgiyi, saygıyı, dayanışmayı daha çok paylaşmamız dileğiyle sözlerime son veriyorum diyerek konuşmasını tamamladı.
25. Olağan Genel Kurul sonucunda; YÖNETİM KURULU‘ NA
Çağlar ÖZTÜRK
Atilla SARIÇAM
Hamdi GÜNEY
Levent YAĞCİ
Dinçer ACUN
YEDEK YÖNETİM KURULU‘ NA
Kemal BARIŞ
Tülay SUİÇMEZ
Hanefi ORUÇ
Birhan AKMAN
Yusuf ZORER seçilmişlerdir.